İslami dönem Türk edebiyatı, XIX. yüzyılın ortalarına kadar sürmüştür. IX. yüzyıldan sonra İslamiyet’i kabul eden Türklerin toplum yapılarında köklü değişmeler olmuştur.
Klasik edebiyat (Divan edebiyatı), asıl gelişimini Anadolu’da sürdürmüştür. Klasik edebiyatın XIII. yüzyılda Hoca Dehhanî ile başladığı kabul edilmektedir.
Ayrıca Bkz. Divan Edebiyatı
Türk halk edebiyatı, İslamiyetten önceki sözlü edebiyat geleneğini sürdürmüştür. İslamiyet’in kabulünden sonra dinî-tasavvufi nitelikleriyle Orta Asya’da Ahmet Yesevî’nin yanında yetişen dervişlerin, Anadolu’ya gelmesiyle XIII. yüzyılda başlayarak ilk dinî-tasavvufi ürünler verilmeye başlar. XV. yüzyıldan sonra, “âşık” ya da “saz şairi” adıyla bilinen bu şairler ellerinde sazlarıyla Anadolu’yu adım adım gezmeye başlarlar. Türk destanlarının bir parçasıyla da devamı olan “halk hikâyeleri” ile “mâni, türkü” gibi anonim ürünler, halk arasında varlığını sürdürmüştür.
Ayrıca Bkz. Halk Edebiyatı
Halk edebiyatımız sözlü geleneğe dayanır. Hece ölçüsü kullanılması, belli kafiye düzenlerine uyulması, saz eşliği, nazım biriminin dörtlük olması en belirgin özelliklerindendir.
Bir de Türk halk tiyatrosu olarak adlandırılan sözlü edebiyat geleneğinde seyirlik oyunlarımız vardır. Bunlar Karagöz, meddah, orta oyunu ve köy seyirlik oyunlarıdır. Adını andığımız bu türler daha çok taklit, güldürü ve söz hünerine dayanır. Batı tarzındaki tiyatro türü yaygınlaşıncaya bunlar kadar Türk halkının eğiticilik ve eğlendiricilik ihtiyacını karşılamıştır.
Öğretici metinler arasında tezkire, tarih, seyahatname, mektup, ilmî ve dinî metinleri de sayabiliriz.