Sabahattin Ali (1907-1948) 25 Şubat 1907’de Bulgaristan sınırları içerisindeki Gümülcine’de doğan sanatçı; ilköğrenimini Üsküdar, Çanakkale ve Edremit’te tamamlamış; Balıkesir’de sürdürdüğü öğrenim hayatını İstanbul Muallim Mektebi’nde bitirmiştir. Yurdun çeşitli yerlerinde öğretmenlik yapmış; çevirmen, öğretmen ve dramaturg olarak çalışacağı Devlet Konservatuvarına atanmıştır. Çeşitli dergi ve gazetelerde yazılar yazan Sabahattin Ali, 1946’da Aziz Nesin ile birlikte Marko Paşa dergisini çıkarmıştır. Marko Paşa’daki yazıları yüzünden çeşitli soruşturmalara uğrayan sanatçı, bunlardan birinde yedi ay hüküm giymiştir. Yazdığı bir yazıdan dolayı yıkıcı propagandalar yaptığı gerekçesiyle hakkında tekrar kovuşturma açılınca nakliyeciliğe başlayan Sabahattin Ali, 1 Nisan 1948 tarihinde yurt dışına kaçma girişimi sırasında öldürülmüştür, cesedi öldürülüşünden iki buçuk ay sonra bulunmuştur. Edebi Kişiliği: Edebi hayatına şiirle başlamış, daha sonra roman ve hikâyeler yazmıştır. Yazdığı şiirler hece ölçüsüyle ve halk şiiri etkisindedir. Yazdığı roman ve hikâyelerinin konularını Anadolu halkının ve Anadolu köylüsünün yaşamından, toplumsal eşitsizliklerden almış, eserlerinde aydınların köylüleri küçümsemelerini eleştirmiştir. Tasvirci yönü kuvvetli olan Sabahattin Ali, ilk hikâyelerinde dış gözlemlerin etkisinde kalmış, sonraki yazdıklarında ise toplumsal gerçekçiliğe yönelmiştir. Hikâye ve romanlarında canlı, güzel bir dil ve etkileyici bir üslup kullanan yazar, karamsar bir yapıda değil iyimser bir anlayışla eserlerini kaleme almıştır. Köylü ve Anadolu insanı onun kaleminde sefil, düşkün, karamsar değil; dost canlısı, folklor zengini, iyiyi arayan olarak karşımıza çıkar. Eserlerinde realist ve natüralist akımların etkisi görülmektedir. Son yıllarında mizahı da denemiş, sembolik hicivli masallar yazmış ancak hikâye ve romanları kadar başarılı olamamıştır. Toplumsal gerçekçiliğin ilk başarılı örneklerinden sayılan “Kuyucaklı Yusuf”, Sabahattin Ali’nin en tanınmış eseridir. Kısaca özetleyecek olursak; Hikâyeciliğe gerçekçi ve toplumcu bir anlayış getirmiştir. Köy ve kasaba öykücüsü olarak nitelendirilir. Maupassant (olay) hikâye anlayışını sürdürmüştür. Çevre betimlemelerinde ve psikolojik çözümlemelerde oldukça başarılıdır. Anadolu gerçeğine daha önceki yazarlar gibi, bir bürokrat aydın gözüyle bakmamıştır. Edebiyatımızda köye ve köylüye en büyük ilgiyi ilkin o göstermiştir. Ezilen insanların acılarını ve sömürülüşünü işlemiştir. İlk romanı olan “Kuyucaklı Yusuf”, toplumcu gerçekçi Türk edebiyatının ilk başarılı örneğidir. Yusuf’un şahsi hayatında Anadolu’daki toplumsal gerçeklik üzerine tutulmuş bir ayna gibidir. Otobiyografik karakterli romanı “İçimizdeki Şeytan”da doğruyu bildiği halde savunmaktan korkan bir aydının, Ömer’in yalnızlığını, kararsızlığını, kendini bulma sürecindeki bunalımlarını iç çatışmalarını ele alır. Anı biçiminde yazılan “Kürk Mantolu Madonna”da uygarlık çatışması içinde bulunan aydının çelişkilerini iç konuşma, bilinç akışı gibi tekniklerle ele alır. Eserleri: Şiir: Dağlar ve Rüzgâr, Kurbağaların Serenadı, Bütün Şiirleri (Leylim Ley ve Aldırma Gönül şiirleri bestelenmiştir) Roman: Kuyucaklı Yusuf, İçimizdeki Şeytan, Kürk Mantolu Madonna Öykü: Değirmen, Kağnı, Ses, Yeni Dünya, Sırça Köşk Oyun: Esirler Kuyucaklı Yusuf: Toplumsal yapının aksayan yönlerini ve köylünün sorunlarını İlk defa gündeme getiren roman, o güne kadar “yanlış Batılılaşma” konusunu işleyen türdeşlerinden oldukça farklı ve önemli bir eserdir. Bütün ailesi köyü basan haydutlarca öldürülen Yusuf’a kaymakam sahip çıkar. Kaymakamın karısı Şahende Hanım ise Yusuf’u pek sevmez ve ona üvey analık yapar. Kaymakamın Yusuf’tan 1-2 yaş küçük olan kızı Muazzez ile Yusuf birlikte büyürler. Büyüdükçe Muazzez’e bağlanan Yusuf, bir gün ona laf atan kabadayı Şakir’i döver. Oldukça içerleyen Şakir, intikam almak ve Muazzez’i elde etmek için kaymakamı kumar masasında borçlandırır ve karşılığında Muazzez’i ister. Bütün bunlar olurken Muazzez de Yusuf’a âşık olduğunu itiraf eder ve iki âşık komşu köylerden birine kaçıp orada nikâhlanırlar. Kaymakam bu işten çok memnun olup damadına iş verir. Kaymakamın kalp krizi geçirip ölmesiyle mutlu evlilik gölgelenir. Şakir ile planlar yapan Şahende Hanım, Yusuf’u gezici köy tahsildarlığına verdirir. Yusuf gidince Şahende Hanım, evini içkili eğlencelere açar ve kızını fuhuşa zorlar. Olanları duyan Yusuf köye döner. Şahende’yi, Şakir’i ve kendisini gezici göreve yollayan yeni kaymakamı öldürür. Ağır yaralı karısını alıp şehrin dışına çıkar. Karısı da ölünce onu bir çukura gömüp ortadan kaybolur.