Merdiven
Ağır ağır çıkacaksın bu merdivenlerden,
Eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak
Ve bir zaman bakacaksın semaya ağlayarak…
Sular sarardı… yüzün perde perde solmakta,
Kızıl havaları seyret ki akşam olmakta…
Eğilmiş arza, kanar, muttasıl kanar güller,
Durur alev gibi dallarda kanlı bülbüller,
Sular mı yandı? Neden tunca benziyor mermer?
Bu bir lisân-ı hafidir ki ruha dolmakta
Kızıl havaları seyret ki akşam olmakta…
Merdiven Şiirinin Tahlili
1. Şiirde Muhteva (İçerik)
Şiir tahlillerinde ilk önce metne bağlı olarak ortaya çıkan, biri görünen (vitrin) anlam, biri de şiirin içinde gizli olan iki yön olduğunu unutmamak lazım. İlk bakışta çeşitli yorumlara açık olan bu şiirde, herkes tarafından görülen (vitrin) anlam içinde bulunanlar şunlardır: Hayatı simgeleyen bir merdiven imgesi, bir akşam tablosu, güneş rengi sarı yapraklar, yüzün perde perde soluşu, kızıl bir akşam dekoru içinde yere eğilmiş şekilde sürekli olarak kanayan güller, dallardaki kanlı bülbüller, sararan sular, tunç rengini almış mermerler ve bütün olarak bunlara ait olan gizli bir lisan.
Şairin merdivensembolüyle anlatmaya çalıştığı hayat yoludur. Bu sembolün dışında şiirde, “etek, güneş rengi bir yığın yaprak, yüzün perde perde soluşu gibi semboller ile suların sararması, kızıl havalar, alev gibi dallarda duran kanlı bülbüller ve tunca benzeyen mermer” gibi anlatımlar empresyonist (izlenimci) özellikleri ortaya koyucu özelliklerdir. Ana konuyu destekleyen bu benzetme ve anlatımlar, görülen anlamı bir tabloya benzetecek olursak, eksik kalan yönleri tamamlar niteliktedir.
Şiirin bütününe hâkim olan bu akşam tablosu içinde, şairin bize duyurmaya ve hissettirmeye çalıştığı psikoloji ise içinde hüznün ağır bastığı, biraz karamsar ama dolaylı anlatımın şairane kullanışlarını saklar. Bu akşam tablosu içinde, hayatın sona yaklaştığını anlatan sonbahar mevsimi ve sarı yapraklar, zamanın geçişi ve yaşlanmayla beraber duyulan hüzünle birlikte bir korkunun ortaya çıkışı neticesinde yüzün perde perde soluşu, güneşin batış anında dallardaki bülbüllerin aldığı renk ve yanmış izlenimi veren sular içinde gizli bir lisan saklı oluşuyla şairin bize anlatmaya çalıştığı şey, ne yaparsak yapalım akşamdan (ölümden) kaçışın olmadığı gerçeğidir.
2. Şiirin Dile ve Anlatıma Dayalı Özellikleri
Aslında onun şiirleri, özellikle başlangıçta, o güne ait olan, yani Servetifünun ve Fecriati’nin dil özelliklerini yansıtan ( Bugünün diline çok yabancı, kök itibariyle içinde çokça Arapça-Farsça sözcük ve tamlamalarla dolu) bir dildir. İşte bu yüzden onu günümüz şiir okuyucusu dil olarak anlamaktan uzaktır fakat daha sonraları Haşim, Bir Günün Sonunda Arzu ve ölümüne yakın yıllarda yazdığı Ağaç, Süvari gibi şiirlerde, dil anlayışını değiştirir. Şiir içinde “muttasıl, ara vermeden, durmadan”, hafî “gizli” anlamındaki kelimelerin bulunması, bugünün okuyucusu için bir sorun teşkil etmemekte ve şiirin o güzel anlatımı içinde kaybolup gitmektedir.
Ahmet Haşim, Merdiven şiirinde kendi şiir anlayışına uygun olarak, duygu ve düşüncelerini doğrudan değil, dolaylı yoldan anlatmayı tercih etmiştir. Güneş rengi bir yığın yaprak, alev gibi dallarda kanlı bülbüller, kızıl havalar gibi sıfat tamlamalarını çokça kullanarak şiirde daha çok tasvire ait olan ögelerle söylemek istediklerini okuyucuda çağrışım yaratacak şekilde duyurmaya ve sezdirmeye çalışmıştır.
Bu onun “Şiir Hakkında Bazı Mülâhazalar” başlığıyla Piyale kitabına koyduğu ön sözdeki şiir anlayışıyla doğru orantılıdır. Bu yazısının bir bölümde Haşim şöyle der: “Şair ne bir hakikat habercisi, ne güzel konuşan bir insan, ne de bir yasa koyucudur. Şairin dili düz yazı gibi anlaşılmak için değil ama duyulmak üzere oluşmuş, musiki ile söz arasında, sözden fazla musikiye yakın, iki arada bir dildir.”
Haşim’in genel olarak şiirlerinde olan anlatım özelliği, mana noktasında okuyucunun hayalini harekete geçiren, imgeye dayalı farklı çağrışımlarla şiirin anlamını kişinin anlayışına göre genişleten bir yapı arz eder. Haşim, şiirde manadan çok musikiyi ön plana çıkarmış ve aruzun da yardımıyla şiirlerinde müthiş bir ses güzelliğine ulaşarak anlamda kapalılığı hemen hemen her şiirinde kullanmıştır. Yaşadığı devirde, özellikle “Bir Günün Sonunda Arzu” şiirindeki anlatımıyla anlaşılamadığını düşündüğü için “Şiir Hakkında Bazı Mülâhazalar” adlı şiir görüşlerini açıklayan bir yazı yazmak zorunda kalmıştır. Haşim’in şiirinin tesiri daha sonraları (1950den sonra) II. Yeni şairleri üzerinde ortaya çıkmıştır.
3. Şiirde Bulunan Ses Özellikleri
Ahmet Haşim’in şiirlerinde anlamda açıklıktan çok ses öğesine önem verişi, şiiri söz ile musiki arasında düşünmesinden kaynaklanır. O, şiirde her şeyden önce önemli olanın kelimenin anlamı değil, mısradaki söyleniş değeri olduğu görüşündedir. İşte bu yüzden de, şiirlerinde aruz veznini kullanılır. Merdiven şiiri aruz ölçüsünün “Mefâilün Feilâtün Mefâilün Feilün (Fa’lün)” kalıbıyla yazılmıştır.
Şiirde kullanılan, solmakta-olmakta, güller-bülbüller, dolmakta-olmakta gibi tam uyaklar, veznin dışında bu ses güzelliğinin oluşmasına yardımcı olan ögeler olarak düşünülebilir.
Şiir içinde daha çok “r” sesi kullanılışı aliterasyon sanatına yol açmış ve bu da şiirde ortaya konan ses birlikteliğine katkı sağlamıştır. Şiirde içinde “r” sesi geçen kelimeler şunlardır:
Ağır ağır, bir, merdivenlerden, eteklerinde, rengi, yaprak, ağlayarak, sular, sarardı, perde perde, ruha, seyret, arza, kanar, güller, durur, benziyor, mermer. Ayrıca şiir içinde kullanılan harf tekrarı dışındaki mısra tekrarı olan “kızıl havaları seyret ki akşam olmakta” söyleyişi de okuyucuya verilmek istenen mesajının duyurulması ve şiirde ses olarak bir bütünlük oluşması açısından önemlidir.
Kafiyelerin seçimindeki solmakta-olmakta ve dolmakta-olmakta kelimelerindeki -makta eki, ortaya konan durumun bitmiş bir şey olmadığını ve devam etmekte olduğunu bize duyurması açısından önemli bir özellik olarak karşımıza çıkar. Bu açıklamamızdan hareketle Haşim, mısralarını kurarken şiirinde, sesi, anlatımı, manayı ve şiirde bütünlüğü oluşturan kurguya dair hemen hemen her şeyi düşünmüştür diyebiliriz. Şiiri cazip hale getiren ögelerden biri de, Haşimin mısraları içinde gizli bir şekilde duran, söyleyişte bulunan içtenliktir.
4. Şiirde Bulunan Edebi Sanatlar
Haşim, “Merdiven” şiirinde, birçok söz sanatından, anlam olayından ve tamlamadan yararlanmıştır. Güneş rengi bir yığın yaprak, alev gibi dal, kanlı bülbül, kızıl hava şiirde bulunan tamlamalardan birkaçıdır. Özellikle sıfat tamlamaları içine gizlenen anlam, şiirde mana derinliğine yol açmaktadır. Ayrıca, alev gibi dallar ve tunca benzeyen mermer bölümlerinde teşbih (benzetme) sanatı kullanılmıştır.
“Merdiven” kelimesi ile açık istiare sanatı yapılmış. Sadece benzetilen (Merdiven) verilerek, benzeyen (hayat yolu) anlatılmaya çalışılmıştır.
“Sular mı yandı? Neden tunca benziyor mermer?” mısrasında, güneşin batış anındaki olaydan dolayı, suyun yanıyor gibi görünmesi ile mermerlerin üstünü tunca benzeyen bir rengin kaplayışı doğal bir olaydır. Şairin bu durumdan haberi vardır ama bundan habersizmiş gibi duruş ile bilip de bilmezlikten geliş hali tecâhül-i ârif sanatına yol açmıştır.
5. Şiirde Bulunan İmgeler
Şiirin ismi olan “merdiven”kelimesi başlı başına bir imgedir. Kanaatimce hayatı anlatan bu kelime, her gönülde farklı bir anlam kazanabilir. Kimimiz için hayat, kimimiz için başka bir şey olabilir.
Şiirde “kızıl havaları seyret ki akşam olmakta” söyleminin iki defa tekrarı, şiirin akşam – ki bu da başlı başına bir imgedir – üzerine kurulduğunu gösterir. Akşam bir anlamda bize ölümü hatırlatır. Şiir içinde gizli olan hüzün, her geçen saniye ölüme yaklaşmaktan dolayıdır.
Haşim, toplamda on mısra olan şiirinde bize öyle bir tablo çizmiştir ki, bu resim içinde, eksik bir yön bulamazsınız. Şiirin ağır ağır diye başlaması ve kızıl havaları seyret ki akşam olmakta diye bitişi aslında çok anlamlıdır. Güneş nasıl ağır ağır batarsa insanda hayattı gün günyaşar ve zaman geçtikten sonra her şey bir anda olmuş gibi gelir bize. İnsan, bakmakla görmek arasındaki farkı çözerse her şey gözüne bir farklı görünür. Şiirin sonundaki, o lisan-ı hafi(gizli dil) aslında, tabiatın, kuşların, yaprakların ve bu dünyaya ait her şeyin bize söylediği şey, geçen her saniye akşama – ölüme, mutlak sona yaklaştığımız gerçeğidir. Haşim bunu bütün ruhuyla hissetmiştir. İşte o yüzden bu gizli lisan ruha dolmaktadır ve ne yaparsak yapalım akşam olmaktadır.
Ayrıca Bkz. Ahmet Haşim’in Hayatı, Edebi Kişiliği ve Eserleri