Öğrenimini Erzurum ve Trabzon medreselerinde yaptıktan sonra 1816-17 yıllarında İstanbul’a gelerek Mustafa Reşit Paşa ile yakınlık kurmuş ve Divan-ı Hümayun kalemine girmiştir. Bir süre İstanbul’da kaldıktan sonra yurduna dönmüştür. Türk-Rus savaşında yurdunun Rus işgali altına girmesinin (1828) bütün acılarını yaşamıştır. Bir süre sonra Mısır’a gitmiş, 1840 yılına doğru İstanbul’a geldiyse de burada pek kalmamış, çeşitli görevler alarak dolaşmıştır. Donanma ile Akka’ya gitmiş, Hopa, Karaağaç, Ünye, Erzurum, Erzincan vb. yerlerde dolaşmıştır. Her gittiği yerde taşlanacak birini bulan Zihnî, bu yüzden de yerden yere vurulmuştur. Elli beş yaşını geçtikten sonra Trabzon’a gelmiş ve burada hastalanmıştır. Bu sırada yurt hasretiyle yanan Zihnî, Bayburt’a doğru yola çıkmış, Trabzon yakınlarında Holasan köyünde 1859’da ölmüştür.
Divanı ile başından geçen olayları anlatan Sergüzeştname adlı eseri bulunan Zihnî, daha çok divan şairi olmak kaygısı gütmüştür. Ama adını yine sayıları az olan, hece ile söylenmiş koşmaları ve destanları yaşatmaktadır. Divanında divan şiirinin bütün şekilleri ile yazılmış şiirler vardır. Usta bir taşlamacıdır.
Vardım ki yurdumdan ayak götürmüş Yavru gitmiş ıssız kalmış otağı Camlar şikest olmuş meyler dökülmüş Sakiler meclisten çekmiş ayağı Kangı dağda bulsam ben o maralı Kangı yerde görsem çeşm-i gazali Avcılardan kaçmış ceylan misali Göçmüş dağdan dağa yoktur durağı Laleyi sümbülü gülü har almış Zevk u şavk ehlini ah ü zar almış Süleyman tahtını sanki mar almış Gama tebdil olmuş ülfetin çağı Zihni dert elinden her zaman ağlar Sordum ki bağ ağlar bağban ağlar Sümbüller perişan güller kan ağlar Şeyda bülbül terk edeli bu bağı Bayburtlu Zihni