Öne Çıkanlar 1910 yılında Çanakkale’de doğan Bilbaşar, orta öğretimini 1929 yılında Edirne Öğretmen Okulu’nda tamamlamış, iki yıl ilkokul öğretmenliği yapmıştır. Yüksek öğretimini Gazi Eğitim Enstitüsü Tarih-Coğrafya Bölümünde tamamlamış, 1935 yılında mezun olmuştur. Nazilli ve İzmir Karataş Ortaokullarında öğretmenlik yapan Bilbaşar 1961 yılında emekliye ayrılmış, bir süre siyasetle uğraştıktan sonra 1966’da İstanbul’a yerleşmiş, kendini tümüyle yazmaya vermiştir. Yazar 21 Ocak 1983’te ölmüştür. Edebi Kişiliği: İlk öykülerini İzmir’de Cahit Tanyol ve İlhan İleri ile birlikte çıkardıkları Aramak dergisinde yayımlamıştır Sanatının ilk dönemi öykülerle doludur. Halkevlerinin açtığı bir yarışmada da ilk ödülünü kazanan sanatçı 1961’den sonra roman türüne ağırlık vermiştir. Yazar yapıtlarını kasaba ve köylerde yaşayan, çok çalışan ama az mutlu olan insanların hayatını anlatmak için yazdığını söyler. Eserlerinde fikir olarak toplumcu, gerçekçi görüşe bağlı kalmıştır. Kemal Bilbaşar eserlerinde halk masallarına ve deyişlerine çokça yer vermiştir. Onun kurmaca metinler vasıtasıyla topluma bir şeyler öğretmeyi sanatının temel amacı saymıştır. Çağa ayak uyduramayan köylülerin sorunlarını işlerken özellikle Doğu Anadolu’daki feodal toplum yapısına ışık tutan eserler kaleme almıştır. Kemal Bilbaşar ayrıca 18’inci Yüzyıl sonlarında Osmanlılarla birlikte Ruslara karşı mücadele eden Abhaz ve Adige Çerkezlerinin sert yaşam koşullarını da onların geleneksel renklerini ortaya çıkararak anlatmıştır. Kısaca özetleyecek olursak; Anadolu kasabalarının ruhunu yansıtan öyküleri ve destansı romanlarıyla tanınır. Konularını Anadolu halkının inanç, gelenek, töre ve adetlerinden alır. Kendisini halk yazarı kabul eder ve ezilenleri, düzenin- sistemin halkı koruması gerektiğini belirtir. Yapıtlarındaki olaylar daha çok Batı Anadolu’daki kasabalarda geçer, İzmir, Bartın ve çevresini ele almıştır. Refik Halit’in başlattığı memleket hikâyeciliğini devam ettirmiştir. Bunu hicivci ve sert bir gerçekçilik anlayışıyla devam ettirmiştir. İyi bir gözlemcidir. Folklordan yararlanarak masalsı bir dil kullanmıştır. Şive taklitlerine yer vermiştir. Doğa ve kişi betimlemelerinde herhangi bir özgünlük yoktur. “Cemo” ve “Memo”da Cumhuriyet’in ilk yıllarında yaşanmış bir aşk öyküsünü ağa-köylü-memur ilişkileri çerçevesinde ele almıştır. Eserleri: Roman: Denizin Çağırışı, Ay Tutulduğu Gece, Cemo, Memo, Yeşil Gölge, Yonca Kız, Başka Olur Ağaların Düğünü, Kölelik Dönemeci, Zühre Ninem Öykü: Cevizli Bahçe, Pembe Kurt, Pazarlık, Irgatların Öfkesi, Anadolu’dan Hikâyeler Cemo: Romandaki ana olay, Doğu’da 1925’lerde çıkan Şeyh Sait isyanı sırasında başlar. Başlangıçta Değirmenci Cano’nun, Kevi’yi dağa kaçırışı, Cemo’nun doğuşu anlatılır. Sonra Cano’nun karısını ve kızı Cemo’yu bir konağa bırakarak isyanı bastırmaya katılması, karısının ölümü üzerine de kızına sahip çıkarak onu bir erkek gibi yetiştirmesi ve Çancı Memo’nun layık görüp onunla evlendirmesi ve Cemo’nun sonraki serüvenleri öykülenir.