Öne Çıkanlar Her yazar, kendinden önceki dönemlerdeki edebiyatçıların, hatta kendi döneminin yazarlarının eserlerinden az ya da çok mutlaka etkilenir. Bu etki, eserlerinde kendini hissettirir. Denilebilir ki her yazar, önceki yazarların bir devamıdır ve hiçbir yazar kendinden öncekilerden tamamen kopuk bir edebiyat geliştirememiştir. Ömer Seyfettin, hikâyelerini Maupassant tarzı denilen olaya dayalı bir hikâye geleneğine bağlı olarak yazarken, Sait Faik Abasıyanık, Çehov tarzı denilen durum ağırlıklı hikâye geleneğine bağlı kalmıştır. Ancak her iki hikâyecimiz de gerek kurgu, gerek dil ve anlatım bakımlarından özgün eserler vermişler, taklitçilik yapmamışlardır. Şinasi, Şair Evlenmesi adlı tiyatro eserini yazarken geleneksel halk tiyatrolarımızdan orta oyunu ve Karagöz tekniğinden yararlanmış; bunun yanı sıra Batılı tiyatro tekniğini uygulayarak modern Türk tiyatrosunun temelini atmıştır. Anlatmaya bağlı edebî metinler incelenirken, metnin, aynı türde daha önce yazılmış olan örnekleriyle karşılaştırılması gerekir. Daha önce ya da aynı dönemde yazılan kendi türündeki eserlerle tema, yapı, dil ve anlatım bakımlarından benzer ve farklı yönleri tespit edilir. Metnin kendisinden önceki metinlerden etkilenip etkilenmediği belirlenir. Böylece her metnin kendi tarzında daha önce yazılmış birçok metinden yararlandığı, metnin daha sonra yazılacak metinlere kaynaklık edebileceği vurgulanır. Anlatmaya bağlı edebi metni geleneği içerisinde değerlendirme; Metinle yazıldığı dönem arasında ilişki kurulur. Okuduğu metnin önceki metinlerle ilişkisi araştırılır. Tema, yapı, dil ve anlatım bakımlarından önceki metinlerle ilişki kurulur. Metnin, kendisinden önceki metinlerden etkilenip etkilenmediği belirlenir. Sanatçının gelenekle ilişkisi belirlenir. Kültür alanındaki etkinliklerin tümü geçmişten geleceğe uzanır. Sanatçılar geçmişten aldıklarını, kendi dönemlerinin zevk ve anlayışıyla, bilgi birikimiyle, duyarlılığıyla yoğurarak geleceğe taşır. Bütün sanat eserleri kendi aralarında bir düzen oluşturur. Bir bakıma bütünün parçaları durumundadır. Bu bakımdan geçmişi bilmeden yeni bir sanat eseri oluşturmak mümkün değildir. Sanatkâr, geçmişte örüle örüle kendisine kadar gelmiş olan gelenekten yararlanır; döneminin zevkini, düşüncesini, duyarlılığını edebi eserin bünyesine yerleştirir. Eğer sanat gücü yüksek ise bu geleneği zenginleştirir. Edebi metinlerin büyük çoğunluğu kendi döneminin gerçekliğini ve düşünce hayatını yansıtır. Her metin, kendi tarzında daha önce yazılmış metinlerden yararlanır. Tanzimat dönemi romanları, daha önce Türk edebiyatında roman ihtiyacını karşılayan mesneviden ve halk hikâyelerinden etkilenmiştir. Tanzimat romancıları başlangıçta Batı romanından etkilenseler bile daha sonra bu etkileşimin dışına çıkarak kendi roman tarzlarını oluşturmuşlar ve kendilerinden sonrakilere örnek olmuşlardır.