Öne Çıkanlar 1. Kişi, bir diyeceği varsa yazmalıymış. Aslında yazmak istemek kişinin bir diyeceği olduğunu göstermeye yeter. Gün olur bir beyaz kâğıt çeker bizi yazı başına oturmaya. Ya da güzel bir kalem bulmuşuzdur, onu kullanmak isteriz. Bir konuyu içimizde olgunlaştırmalı da sonra yazıya dökmeliymişiz. Biliyorum öyle yazanlar vardır; yazdıkları da çok iyi olabilir. Hepimiz için doğru mudur bu? Bir konuyu içinde uzun uzun olgunlaştırdığı için onu artık yazamayan görülmemiş midir? Kimi de vardır; düşünebilmesi için, ne düşündüğünü anlayabilmesi için yazması gerekir. Bu parçadan çıkarılabilecek sonuç aşağıdakilerden hangisidir? A) Her insanın kendine göre birtakım doğrulan vardır. B) Yazma konusunda kesin kurallar koymak doğru değildir. C) Okuyucuya iletecek mesajı olmayan kişi yazar olamaz. D) İyi bir yazının ortaya çıkmasında yazarın içinde bulunduğu ortam önemlidir. E) Düşüncelerine kendisi inanmamış olan yazarın yazıları etkili olmaz. 2. Batı edebiyatında doğa, ilk aşamada soyut bir düşünce, zamansız ve mekânsız bir ideal gibidir. Klasiklerin doğaya uygunluk kuralında böyle bir doğa düşünülmüştür. Daha sonra romantiklerde doğa somuttur; zaman ve mekân içindedir. Edebiyat her anlattığını doğada bir yere yerleştirmeye, insanın duyduklarını, düşündüklerini doğayla karıştırmaya başlar. Bu devirde doğa, duygulara göre değer kazanan, yaşamak sevincinden çok duymak ve düşünmek kaygısı uyandıran bir âlemdir. Bu parçadan çıkarılabilecek sonuç aşağıdakilerin hangisidir? A) Edebî akımlar, doğayı kendilerine özgü bir anlayışla ele almıştır. B) Doğa, her dönemde edebiyatın en önemli kaynaklarından biri olmuştur. C) Sanatçının doğaya karşı tavrı eserine yansır. D) Doğa, insanın duygu, düşünce ve beğenileri üzerinde etkili olmuştur. E) Doğayı somut bir kavram olarak değerlendiren romantikler olmuştur. 3. Kendilerini başkalarından ayrı gördükleri için, sanatı seçenler kısa bir zaman sonra anlarlar ki, sanatlarını ve başkalıklarını ancak herkesle benzerliklerini ortaya koyarak gösterebilirler. Sanatçı, kendini bu başkalarına gidip gelme ile yoğurur. Onun için gerçek sanatçılar hiçbir şeyi küçük görmez, yargılamaya değil, anlamaya çalışırlar. Parçadan çıkarılabilecek sonuç aşağıdakilerden hangisidir? A) Sanatçı kendini toplumdan biri gibi hissetmeli, toplumun sorunlarına yardımcı olmalıdır. B) Sanatçı kişilere ve olaylara karşı yargılayıcı değil, yardımcı olmalıdır. C) Sanatçı güzellik duygusunu toplumdan almalıdır. D) Özgün olmak isteyen sanatçı, her yönden farklı olmalıdır. E) Sanatını ortaya koymak isteyen sanatçı kendini insanlardan ayrı tutmamalıdır. 4. Andre Gide, bir genç sanatçıya öğüdünde: “Başkalarına benzemeye çalışmaktan korkma, kişiliğin yoksa ne denli kaçınırsan kaçın taklidin içinde bulursun kendini; kişiliğin varsa o zaman iş başka, taklidine çalıştığın nesne kişiliğinde erir, giderek biler senin kişiliğini.” demişti. A. Gide’in sözlerinden çıkarılabilecek sonuç aşağıdakilerden hangisidir? A) Sanatçı, ne denli özgün olmaya özenirse özensin taklitten kurtulamaz. B) Sanat alanında usta yol göstericiler, genç sanatçıya ışık tutacaktır. C) İyi sanatçı taklidi aşar ve yapıtına kişiliğinin damgasını vurabilir. D) Sanatçının her fırsatta kişiliğini öne çıkarması, sanatı açısından iyi olmayabilir. E) Sanatçı, pek çok engeli ancak cesur davranmasıyla aşabilir. 5. Karşıdan Boğaz’ın karşı sırtlarına bakıyorum; bomboş ve ağaçsız. Burası İstanbul, burası şehirlerin şehri İstanbul’un kendinden de meşhur Boğaz’ı… Şimdi İstanbul’a şehir demek için bile bin şahit ister, işte şu denizlerin en mavisi, en yeşili; bomboş, ağaçsız, kısacası sahipsiz sırtların önünde çırpınıp duruyor. Rüzgârların en tatlısı, şarkıların en tatlısını söylemek için ağaç dalları arıyor, boşu boşuna. Yazar bu parçada aşağıdakilerin hangisinden yakınmaktadır? A) İstanbul’daki aşırı nüfus artışından B) İstanbul Boğazı’nda yeşilliğin yok edilmesinden C) İstanbul’da hava kirliliğinin, şehri yaşanmaz duruma getirmesinden D) Eski yaşam tarzının kaybolmasından E) Denizden gereği gibi yararlanamamaktan 6. Dağlarca’nın şiiri her konuya elini uzatmış büyük bir bakışın şiiridir. İnsanlığın çarpan yüreği neredeyse o da oradadır. Anadolu bozkırlarında kağnı çeken Elif’in yanındadır, Cezayir’de özgürlük için savaşır, Vietnam için Vietnam savaşımız der. Ülkemizin gelişimini, insanimizi bütün özellikleriyle onun şiirinden tanıyabilirsiniz. Her konuyu aynı ustalıkla dile getirmiştir, İstiklal Savaşı’mızın şiirini en duygulu ve en ustaca o yazmıştır. Parçaya göre Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın şiirleri için aşağıdakilerden hangisi söylenebilir? A) Özellikle tarihi konulara ve kahramanlık konularına yer vermiştir. B) Anadolu insanının sıkıntılarını ön plana çıkarmıştır. C) Ülkemizin gelişme sürecinde karşılaştığı engelleri dile getirmiştir. D) Aşırılığa ve kuruluğa düşmeyen yalın ve ahenkli şiirleri vardır. E) Dünyanın her yanındaki insanın sorunlarını başarıyla işlemiştir. 7. Sanatçının kendisini ayrıcalıklı, toplumun üstünde bir kişi olarak düşünmekten uzaklaşması gerekir. Onun bir sanatçı olmaktan çok, bir varlık olarak eylemde bulunması önem kazanıyor. O halktan biri olduğunu düşünebildiği anda, halka yararlı olan sanatı da getirebilecektir. O, sanatıyla insanları ve toplumunu ileri bir aşamaya döndürdüğü anda, her insan bir sanatçı durumuna girecektir. Bu parçada asıl anlatılmak istenen aşağıdakilerden hangisidir? A) Kendini toplumla bir tutan sanatçı topluma bir şeyler kazandırabilir. B) Sanatçı, içinde yaşadığı toplum için yol gösterici olmalıdır. C) Toplumun, sanatçının aktarmak istediklerini tümüyle anlaması mümkün değildir. D) Toplum, sanatçıdan kendisini bilgilendirmesini ister. E) Sanatçı, toplumda yeni sanatçılar yetişmesine yardımcı olur. 8. Şairlerimizden birine: “Sen, bizim istediğimiz şiiri yazmıyorsun.” diye çıkışmışlar. O da; “Sizin istediğiniz şiiri, ancak siz yazabilirsiniz; ben kendi istediğim şiiri yazıyorum.” demiş. Sanatçının bu sözlerinden çıkarılabilecek sonuç aşağıdakilerden hangisidir? A) Beğenilmek isteyen sanatçı, okuyucularını dikkate almalıdır. B) Sanat, kişisel duyguların dile getirilmesidir. C) Sanatçı yararlı olmaya değil, özgün olmaya çalışmalıdır. D) Toplumsallık düşüncesi, sanat için daima bir engel olmuştur. E) Sanatçı, bencil davranmamaya özen göstermelidir. 9. Son haftalarda bir yarışmaya gönderilen yüzlerce müsvedde arasından seçilen birçok roman okudum. Çoğunun yazarını tanımıyorum. Eleştirici bir gözle okumama rağmen belirli bir düzeyin üstünde gördüm hepsini. Bu şaşırttı beni önce. Nasıl oluyor da ilk kez kalemi eline alan, yazarlığa yeni başlayan kişiler bir roman dünyası kurabilmişler, başarıyla bu dünyayı aktarabilmişler. Sonra şu sonuca vardım: Belirli bir dünya görüşü, sağlam bir dil ve anlatım, gerçekleri derinliğine görme gücü olan herkes roman yazabilir. Bu parçada asıl anlatılmak istenen aşağıdakilerden hangisidir? A) Roman yazmak için özel bir eğitime gerek yoktur. B) Son zamanlarda, ülkemizde romana karşı ilgi artmıştır. C) Roman yazarının okuyuculara aktaracağı bir mesaj olmalıdır. D) Dile hakim olan, olayların iç yüzünü anlayabilen, anlatım yeteneği olan kişi roman yazabilir. E) Kimi sanatçılar, ilk eserleriyle başarıya ulaşmışlardır. 10. Çehov; bir Balzac, bir Flaubert gibi bize evi, kişileri, içinde yaşadığı toplumu göstermek ihtiyacını duymaz. Onun eserlerinde bir işlevi olmayan, hikâyede yeri olmayan bir tek kelime bile bulunmaz. Hikâye ile doğrudan doğruya ilgili olmayan her şeyi mutlaka atmak gerekir. Hikâyeye başlarken, mesela duvarda bir tüfek asılı olduğunu söylerseniz, o tüfek ya hikâyenin sonunda veya daha önce ateş etmelidir. Bu parçada Çehov’un öykülerinin hangi yönü üzerinde durulmuştur? A) Gereksiz ayrıntılardan alabildiğine arındırılmış olması B) Sanat ve mecazlardan uzak, yalın bir anlatımının olması C) Gereksiz ve uzun tasvirlerin yer almaması D) Günlük olayları bütün canlılığı ile yansıtması E) Olay örgüsünde tutarlılığa özen gösterilmesi 11. İnsanın erdemi, onun düşünebilme gücünde aranmalıdır. Ancak düşünebilen insan, kendi varlığını duyumsar. Kendi varlığını duyumsayan, başka varlıkların varlığını algılama yeteneğini de kazanır. İnsanın bencillikten, dar görüşlülükten kurtulması da buna bağlıdır. Bu bağlamda düşünülürse, düşünceden yoksun hangi insana toplum değerlerini kavratabiliriz? “Toplum değerleri” bir yana kendi değerlerini kavratmak bile olanaksızdır. Bu parçadan çıkarılabilecek sonuç aşağıdakilerden hangisidir? A) İnsana yapılabilecek en iyi yardım, ona düşünebilme gücü kazandırmaktır. B) İnsanın düşünceleri, ancak uygun ortamlarda gelişebilir. C) İnsanın kendisini, çevresini tanıması ve başkalarına yararlı olması düşünebilmesine bağlıdır. D) Kendine yararı olmayan kişinin, topluma da bir yararı olmaz. E) İnsanın bencillikten kurtulması toplumsallaşmasına bağlıdır. 12. Her türlü eleştiriyi saygıyla karşılamak gerekir. Bir yapıtı iyi bulanı göklere çıkarmak, kötü bulanı yerin dibine sokmak düşünce ahlakıyla bağdaşmaz. Eleştirmen ne kötülenmeli ne de göklere çıkarılmalı. Yanılgısı varsa onlar belirtilmeli ya da gerekiyorsa değerlendirmelerinin yerindeliği gösterilmelidir. Eleştirmen bir yargıya varmıştır. Sonuç olumlu ya da olumsuzdur. Bu parçada anlatılmak istenen aşağıdakilerden hangisidir? A) Değerlendirmelerinden dolayı eleştirmeni aşırı biçimde övmek ya da kötülemek yanlıştır. B) Bir eleştirmenin değerlendirmelerinin ne ölçüde doğru olduğu, zaman içinde ortaya çıkar. C) Eleştirilerinde doğru sonuçlara varmak isteyen eleştirmen, duygularının etkisinde kalmamalıdır. D) Tarafsız değerlendirmeler, sanatın gelişmesine yardımcı olacaktır. E) Eleştirmen kendi görüşlerini mutlaka esere yansıtır. 13. Sanatçının verimi ile rahatlık arasında bir bağ vardır. Ancak rahat bir yaşantı, sanatçının verimini öldürür. Gide ne diyor: “Sanat baskıdan doğar.” Baskı çeşitli olabilir. Acı olur, üzüntü olur. Ama her durumda sanatçının rahatlıklardan uzak olması gereklidir. Bu parçadan çıkarılabilecek sonuç aşağıdakilerden hangisidir? A) İstediği şartlar sağlanmadıkça sanatçıdan eser beklenmemelidir. B) Yaşam standardı oldukça yüksek bir sanatçıdan eser beklenmez. C) Sanatçının üzerinde baskı hissetmesi, onun eser vermesini engeller. D) Her sanatçının kendini rahat hissettiği bir ortam vardır. E) Başarılı sanatçı, her durumda eser vermenin yolunu bulur. 14. Şehirden her yılışında, bezişinde tabiatın koynuna sığınır. Şehirde iyi, dürüst insanların da bulunduğunu gördüğü nadir anlarda kalabalıkların hayranıdır. Ama az sonra hain, benci! insanlarla karşılaşınca kendini kırlara, kıyılara, sakin adalara atar. Aşağıdaki yargılardan hangisi, paragrafta tanıtılan kişinin durumunu en iyi ortaya koyar? A) İnsanın, doğaya her zaman ihtiyacı olmuştur. B) Kötülüklerle başa çıkamayan insan, çareyi kalabalıklardan kaçmakta bulur. C) Olayları duygularının etkisiyle değerlendiren kişi zaman zaman toplumdan kaçacaktır. D) Kent yaşamındaki kargaşa, insanları çıkarcı ve bencil kılar. E) İnsan, doğayla baş başa kaldığı ölçüde sorunlarından uzaklaşır. 15. Romancı tabiatta ve toplumda gördüklerini olduğu gibi vermez. Köy romanında kişileri baştan sona kadar kendi dilleriyle konuşturmaktan daha sakıncalı bir şey olamaz. Bir kere bölge dilleri değişiktir. Bir köy romancısı, yalnız o bölgenin köylüleri için yazmadığına, aydınları aradığına göre böyle bir davranış daha ilk adımda okuyucuyu romandan uzaklaştırır. Yazara göre romanda mahalli (yerel) dil kullanmanın sakıncası aşağıdakilerden hangisidir? A) Romanın sanatsal yönü tamamıyla ihmal edilir. B) Sanatın toplumsal yönü geri planda kalabilir. C) Okurların gerçeği kavramasını engellemiş olur. D) Roman çok dar bir kitleye seslenmiş olur. E) Edebi dilin gelişmesi engellenmiş olur. CEVAP ANAHTARI 1-B 2-A 3-E 4-C 5-B 6-E 7-A 8-B 9-D 10-A 11-C 12-A 13-B 14-B 15-D