Öne Çıkanlar 1. Doğrusunu isterseniz bu eksikliği duyanlar küçük bir azınlık. Yazarlarımızın çoğu kullandıkları sözcüğün hangi dilden alındığına, ne zamandan beri dilimizde kullanıldığına, nasıl türediğine pek aldırmıyor. Bir sözcüğü yanlış kullansalar da üzülmüyorlar. Düşüncelerimizi ancak sözcüklerle bildirdiğimize göre, sözcüklerin anlamı, yapısı, kuruluşu ile ilgilenmeyen kişi ne düşündüğü ile de ilgilenmiyor demektir. Bu parçada yazarın sözünü ettiği eksiklik aşağıdakilerden hangisi olabilir? A) Dilbilgisi alanında yeteri kadar bilimsel çalışmanın olmaması B) Sözcüklerin aslını, gerçek anlamını açıklayan sözlüklerin olmaması C) Eşanlamlı sözcüklerle ilgili bir sözlük olmaması D) Dil alanındaki çalışmaları düzenleyecek bir kuruluşun yokluğu E) Şair ve yazarların yapıtlarında düşünceyi ikinci plana atması 2. Romancılar insanoğlunu anlatıyor, Dostoyevski’nin romanlarındaki kişiler yaşıyor gibi gözüküyor bize, gerçekten alınmış gibi gözüküyor. Bunu yapan sanatçının sanat gücü, inandırma gücü değil mi? Balzac için, Stendhal için de öyle düşünebiliriz. Kendi görüşlerini söyler onlar, öyle bir güçle söyler ki bizi de inandırır söylediklerinin doğru olduğuna. Bu parçadan çıkarılabilecek sonuç aşağıdakilerin hangisidir? A) Büyük yazarlar, okuyucuda anlattıklarının gerçek olduğu izlenimini uyandırmayı başarır. B) Her büyük yazarın, kendine özgü anlatımı ve olayları ele alış biçimi vardır. C) Sanatçının yazdıklarını ilgi çekici kılan okuyucunun ilgisini çeken konuları işlemesidir. D) Okurların kendine yakın bulduğu sanatçılar vardır. E) Sanatçı, gerçek yaşamdaki kişileri değiştirerek roman kahramanı haline getirir. 3. Gerek yaşamında, gerekse ölümünden sonra bir yığın talihsizliklerin insanıdır. Bugüne kadar ne eserleri eksiksiz olarak okuyucuya sunulabilmiş ne hakkında ciddi bir araştırma ve inceleme yapılabilmiş ne de layık olduğu ölçüde tanınıp Türk edebiyatındaki yerini alabilmiştir. Ondan söz eden eserler, getirdikleri yorum ve verdikleri bilgi yönüyle pek çok yanlışlığı içerir. Bu parçada tanıtılan yazar, niçin talihsiz görülmektedir? A) Yerli kaynaklarda kendisiyle ilgili yeterli bilgi olmadığı için B) Kendisinin ve eserlerinin gereği gibi tanıtılmadığı, hak ettiği ilgiyi göremediği için C) Özel hayatının ayrıntılarıyla bilinmediği için D) Eserlerinde toplum sorunlarına gereken ölçüde yer vermediği için E) Okurların beğenisini kazanacak eseri olmadığı için 4. Kimi inanmayı öğütlüyor mutlu olmak için, kimi çalışmayı. Alain, “Bir iş görmedik mi mutsuzluk üretiriz.” diyor. Ben bu konuda Alain’le bir kanıda değilim. Bir iş görmedik mi, bunun sonunun kendi kendimizi üzmek, mutsuzluğa dalmak olduğunu sanmıyorum. Ürkmüyorum, korkmuyorum kendi kendime kalmaktan. Bir kitap açıp onunla oyalansam da olur. Kendimi eğleyecek çok şeyler buluyorum. Bu parçada yazar özellikle aşağıdakilerin hangisi üzerinde durmaktadır? A) Mutlu olmak için bir iş yapmanın gerekmediği B) Mutluluk konusunda herkesin kendine göre düşüncesinin olduğu C) Kimi İnsanların kendilerini toplumdan farklı gördüğü D) İnsanın, eğer isterse her şeyden mutlu olabileceği E) Mutluluğun, kişiden kişiye değişen bir kavram olduğu 5. Aruz Türkçeden hece veznini kaldıramadığı gibi, hece vezni ile serbest vezin de aruzu kaldıramıyor. Bunun nedenleri var: Bir kere aruz, dilimizde çok uzun zamandan beri kullanılmaktadır. Bin yıllık Türkçe eserlerde onu buluyoruz. Nasıl dilimiz varır da aruz ulusal değildir, diyebiliriz. Kimden almış olursak olalım, onu kendimize mal etmişiz, benimsemişiz. Parçada aşağıdakilerden hangisi üzerinde durulmaktadır? A) Aruz vezninin Türk şiirinin gelişmesini engellediği B) Türk şiirinde aruz ölçüsünün heceden daha eski olduğu C) Aruz vezninin, Türk şiirinde yüzyıllardır kullanıldığı ve benimsendiği D) Aruz vezninin Türk şiirinde şu an bile kullanıldığı E) Aruz ölçüsünün hâlâ kullanılmasının hece ölçüsü açısından zararlı olduğu 6. İlerlemek, kalkınmak, medeniyet teknik derken, bir süredir bir de baktık ki, bu kalkınmalar, ilerlemeler arasında eskiye ait birçok değerli şey de kaybolup gitmeye başlamış: Eski evler, yalılar, köşkler, eski insanlar, insanlıklar, eski sokaklar, çeşmeler, mezarlar… Parçada aşağıdakilerin hangisinden yakınılmaktadır? A) Eski yaşam tarzından kurtulamamaktan B) Bazı insanların geçmişi olduğu gibi sürdürme isteğinden C) Günümüzde geçmiş değerlere ve kültür mirasına önem verilmeyişinden D) Anıların insanları yönlendirmesinden E) Geçmişi tanıtan yeterince eser olmamasından 7. Ne roman bir toplumbilim kitabı ne de şiir bir doğrular topluluğudur. Bir sanat eserini birtakım bilgiler, doğrular olarak kabul etmek, sadece sanatı, varlığını özünü görmemektir. Balzac’ı yaşadığı devrin toplum olaylarını öğrenmek için okuduğunu kim söyleyebilir? Bu parçada anlatılmak istenen aşağıdakilerden hangisidir? A) Sanat eserinde, kesinlikle doğrulara yer yoktur. B) Dünyanın gerçekleri ile sanatın gerçekleri, gerçekle hayal gibi birbirinden ayrılır. C) Yaşadığı devrin olaylarını aydınlatan sanatçılar da vardır. D) Sanat eserinden edinilen bilgiler yanıltıcı olabilir. E) Sanat eserinin görevi bilgi aktarmak değildir. 8. Romancı da, şair de iç içe giren geçmişin özlemi ile geleceğin umudunu kişi olarak, toplum olarak yaşamaktadır. Yazdıkları ile yaşadığı biricik güzel bir anı sonsuzlaştırmak ister. Geçmesiyle güzelleşen günleri daha da güzelleştirmek, özlemini çektiği bir dünyayı canlandırmak, onu bütün insanlarla paylaşmak için yazar. Bu parçada anlatılmak istenen aşağıdakilerden hangisidir? A) Yaşamın karmaşasından bunalan sanatçı, çareyi geçmişi canlı tutmakta bulur. B) Sanatçı, yaşadığı güzellikleri paylaşmak ve ebedileştirmek için eser verir. C) Sanatçı, geçmişin özlemi ile geleceğin beklentilerini birleştirebilen kişidir. D) Yarınlara kalacak eserler, geçmişin güzelliklerini yansıtanlardır. E) Geleceğe umutla bakmak isteyen sanatçı, geçmişe bağlı kalmamalıdır. 9. Daha çok erkek çocuklarda görülen bir çocuk bilgiçliği vardır. Böyle çocuklar okulda öğrendiklerini “satmak” isterler; beğendirmek isterler kendilerini çevrelerine. Bu bilgiçlik çocuklarda sevimsizdir ya, yaşlı başlı kimselerde büsbütün çekilmiyor. Yazarlarımızın çoğu bir türlü kurtulamıyor o çocukluk bilgiçliğinden. Bir yerde bir söz duydular ya da dışarıdan gelmiş bir kitapta kendilerince yeni bir şey okudular mı doğrunun ta kendisiymiş gibi sarılıyorlar ona, hemen yaymaya çalışıyorlar okuduklarını. Bu parçada asıl yakınılan durum aşağıdakilerden hangisidir? A) İnsanların her konuda kendilerini bilgili görmeleri B) Okullarda verilen eğitimin de öğrencileri araştırmaya yöneltmemesi C) Kimi yazarların kulaktan dolma bilgilerle bir konuyu biliyor gibi davranmaları D) Toplumda eleştirel değerlendirme anlayışının yerleşmemiş olması E) Bazı kişilerin çevrelerini rahatsız edecek davranışlar sergilemesi 10. Cahit Külebi, kendinden önceki şiiri çok iyi izlemiş, daha genç bir şairken kendi sözcüklerini yaratmayı bilmiştir. Kendi buluşu olan bu özgün sözcüklerden ötürü de Külebi’nin imgelerinde yapaylık ve özenti yoktur. Bu imgeler tadı tuzu kalmamış süsler değildir. İmgelerin nakkaşı, desencisi kendisidir. İmgelerin yarattığı çağırışımlar da öyledir, “İstanbul’a kavun taşıyan kamyonlar, Sivas yollarında geceleri katar katar giden kağnılar” onun çağrışım dünyasının buluşudur. Bu parçadan C. Külebi ile ilgili çıkarılabilecek sonuç aşağıdakilerden hangisidir? A) Şiirlerinde yerli yaşam sahnelerini işlemeye özen göstermiştir. B) Şiirlerinin anlaşılır olması için, dilde yalınlığa önem vermiştir. C) Okurların dikkatini Anadolu’ya ve Anadolu insanına çekmiştir. D) Kendine özgü söyleyiş geliştiren ve özgün sembolleri olan bir sanatçıdır. E) Şiirde yapaylığa düşmemiş, yaşanılanları dile getirmiştir. 11. Yazı yazmak çok güç bir iştir. Hangi yazara sorsanız aynı cevabı alırsınız. Ama o çetin uğraşıyı bir bakıma kolaylaştıran ve hafifleten hele bazı yazarların nimet saydıkları bir şey vardır: ısmarlama yazı. Yani aramaktan kurtulduğunuz, konusu size hazırlanıp sunulmuş yazı. Gerçekten de bir yazarın en çok yıldığı şey konu aramaktır. Konu arayan yazar vakit kaybetmekle kalmaz kendine güvenini de yitirebilir. Bu parçada, özellikle aşağıdakilerden hangisi üzerinde durulmaktadır? A) Sanatçının kendine güvenmesinin önemi B) Yazarlıkta en zor işin yazının konusunu belirlemek olduğu C) Konusu önceden belirlenen yazıların bir değerinin olmadığı D) Bir yazıda önemli olanın üslup değil konu olduğu E) Sanatçının yazacağı konuyu başkasının belirlemesinin yanlışlığı 12. Bilimin kaynağı olan akıl, elbette sanata yabancı kalamaz. Elbette ki duygulanmanın sonucu olan şiire düzen veren akıldır. Ama tek başına akıl, ancak duygudan yana kurumuş, hayal ve duygulardan yoksun Voltaire’in şiirlerinin benzerlerinden başka bir şey vermez. Bu parçadan çıkarılabilecek sonuç aşağıdakilerden hangisidir? A) Sanat, her zaman bilimin önderliğinde gelişecektir. B) Ne sanat bilimden ne de bilim sanattan doğmuştur. C) Sanatçı duygularından sıyrıldığı ölçüde başarılı olacaktır. D) Şiir ve sanat için yalnız akıl yetmez, mutlaka duygu da gerekir. E) Şiirin, aklın süzgecinden geçmesi onu kuruluktan kurtarır. 13. Sanatçının kendini çevresine sevdirmek, beğendirmek için yapacağı en küçük fedakârlık, onun yarınlara kalmasına engel olacaktır. Bunu bilmelidir. Bilmelidir, çünkü geçici başarılar ardında koşan sanat eri yılların acımasızlığı altında ezilir gider. Ancak zamana, çağına, çağının yerleşmiş kanılarına, yerleşik beğenisine karşı koymasını bilen güçlü kişiler yarına kalır. Parçada asıl anlatılmak istenen aşağıdakilerden hangisidir? A) Beğenilmek isteyen sanatçı özveride bulunmak zorundadır. B) Kalıcılığı hedefleyen sanatçı, yaşadığı dönemin beğenisini aşmaya çalışmalıdır. C) Çağının yerleşik değerlerine önem vermeyen sanatçının ilgi görmesi düşünülemez. D) Çevresiyle uyum içinde olabilen sanatçılar kalıcı olacak, zamana dayanabileceklerdir. E) Sanatçı çağına ayna tutmalı, topluma yön vermeye çalışmalıdır. 14. 1939’da yazı hayatına başlayan sanatçı, ölünceye kadar yazdı, yazdı, yazdı. Yazmak onun hayatının bir parçası olmuştu. Kendisinden rica edilen hiçbir konuşma, konferans, yazı isteğini geri çevirdiğini bilmiyorum. Bir kısmı Anadolu’nun bir köşesinde birkaç sayı çıkmış unutulmuş olanlarından, en sürekli ve uzun ömürlü olanlarına kadar yüze yakın dergi ve gazetede makaleleri çıktı. Ölümünden sonra da gün ışığı görmemiş birçok yazısının peş peşe yayımlandığını görüyoruz. Bu parçada, tanıtılan yazarın hangi özelliği üzerinde durulmaktadır? A) Yazmayı bir yaşam biçimi haline getirmesi B) Her zaman kalıcı ve nitelikli eser vermesi C) Sürekli yazmakla başarılı bir yazar olunabileceğine inanması D) Yazılarında her seviyede insana seslenebilen yalın bir dil kullanması E) Yazılarının toplumun her kesiminden ilgi görmesi 15. İnsanlar, La Fontaine’i kendine göre bir şeyler anlamak İçin okumazlar. Çocukluğundan beri dinlediği birkaç masalıyla kalır. Onları bile kendince değil, şunun bunun anladığı gibi anlamıştır. Cimri karınca, serseri ağustosböceğini kovmuş; kurnaz tilki budala kargayı aldatmış; güçlü kurt, güçsüz kuzuyu yemiş… La Fontaine de: “Aferin, oh olsun!” demiş, hiç aldırmamış. Dünya böyledir deyip geçmiş. J. J. Rousseau’nun bile baştan sona alıcı gözle okuduğunu sanmıyorum. Okumuş olsa La Fontaine’i hep kurnaz tilkiden yana olmak, çocukları baştan çıkarmakla suçlamazdı. Bu parçada yazarın La Fontaine ile ilgili anlatmak istediği aşağıdakilerden hangisidir? A) Yaşadığı devirde eserlerinin yeteri kadar ilgi görmediği B) Masallarının bakış açılarına göre farklı anlamlar içerdiği C) Yazdıklarını ünlü sanatçıların pek okumadığı D) Eserlerinde tüm insanlığı ilgilendiren, evrensel konuları işlediği E) Eserlerinin gereği gibi okunup doğru anlaşıldığı CEVAP ANAHTARI 1-B 2-A 3-B 4-A 5-C 6-C 7-E 8-B 9-C 10-D 11-B 12-D 13-B 14-A 15-E