Öne Çıkanlar 1. Genç bir edebiyat heveslisi geçen gün bana gelip, çiziktirdiği birkaç yazıyı gösterdi. Bana “Sanatımla, hayatımı kazanabilir miyim?” dedi. Üzüldüm doğrusu, çünkü söylediklerim acıydı: Türkiye’de sanat, sahibine kazanç sağlamıyor; onu yüceltmiyor. Aksine elinizde birkaç kuruşunuz varsa sanata bağlandıktan sonra, onu kaybediyor; ortalıkta kalıyorsunuz. Sanat adamları ikinci bir iş yapmazlarsa nefesleri açlıktan kokacak nerdeyse. Bu parçada anlatılmak istenen aşağıdakilerden hangisidir? A) Sanatın ülkemizde bir geçim kaynağı olmadığı, B) Sanatı çıkar için kullananların sanatçı sayılmayacağı, C) Gençleri sanat çalışmalarına yönlendirmemek gerektiği, D) Gençlerin üstün eserler ortaya koyamadıkları, E) Sanatçıların sanatı gerektiği kadar önemsemedikleri, 2. Bir dönem şiir üzerinde yoğunlaşıyorum, arkasından bir roman geliyor. Şimdi de öykü, deneme yazıyorum. Biliyorum, arkasından bir şiir dönemi gelecek, içimde yeni bir şiirin biriktiğini hissediyorum. Daha önce de söyledim. Ben, kendimi her şeyden çok şair görsem de “şair romancı” değilim. Romanım şiirimden bağımsız yol alıyor. Öykülerime gelince sanırım onlarda şairliğimin izleri var, öykülerim şairliğimle kanatlanıyor gibi. Bu parçanın yazarı için aşağıdakilerden hangisi söylenemez? A) Bütün edebi türleri aynı değerde gördüğü, B) Birden çok edebi türde eser verdiği, C) Romanlarının şiirleriyle ilgisinin bulunmadığı, D) Öykülerinde şairliğinin etkisinin olduğu, E) Şairlik yönünü daha çok benimsediği, 3. Bizde birkaç yıl şiir, roman, öykü yazmaya katlanırsanız değerli, ünlü bir edebiyatçı olursunuz. “Neden?” derseniz, doğrusu bu sorunun yanıtı açık değil. Eskiden birkaç aksakallı edebiyatçının sözü kanıt oluyordu. Şimdi ise medyanın ilgisi kanıt oluyor. Ortada kural yok, ilke yok. Hiçbir değeri olmayan kişiler göklere çıkarılıyor. Bunu gören genç kuşakların edebi ahlâkı daha yirmili yaşlarda bozulmaya başlıyor. Genç edebiyatçılar için edebi değerlere dayanmayan ün, yapıttan daha önemli oluyor. Bu parçada aşağıdakilerden hangisine değinilmemiştir? A) Geçmişte yaşlı edebiyatçıların görüşlerinin değer ölçüsü kabul edildiğine, B) Günümüzde değer ölçüsünün medyanın ilgisi olduğuna, C) Gençlerin yapıt oluşturma yerine, ün peşinde koştuğuna, D) Yazar ve şairlerin değerini belirlemede kuralların dikkate alınmadığına, E) Edebi değeri olan yapıtlara sahip yazarlara önem verilmediğine, 4. Eskiden ağaç dikimini ömrü fidanların, ağaçların içinde geçmiş yaşlı başlı kişiler yapardı. Diktikleri ağacın tutması onlar için bir onur meselesiydi. Bunun için dikim sırasında bütün yeteneklerini, bilgi birikimini kullanır; dikimden sonra da fidanın gerektirdiği bakımı yapardı. Şimdi ağaç dikmek, çiklet çiğnemek gibi oldu. Herkes, elinde fidan, dikimle uğraşıyor. Yurt içinden veya dışından milyonlar ödenerek alınan fidanlar çamur çukurlarına gömülüyor, yok ediliyor. Bu parçada yazarın asıl yakındığı aşağıdakilerden hangisidir? A) Ağaçlandırma için uygun alanların belirlenmemesi B) Ağaç dikim işinin belli kişilere bırakılması C) Yaşlıların günümüzde ağaç dikimiyle uğraşmaması D) Fidanların korunması için gerekli önlemlerin alınmaması E) Ağaçlandırma çalışmalarının günümüzde bilinçli yapılmaması 5. Daha ilkokula başlamamış torunlarıma bakıyorum. Onlar kimi yönlerden benden üstünler. Yemekten önce ve sonra elini yıkama, zamanında dişlerini fırçalama ve diğer alışkanlıklarına baktığımda onlardan geride olduğumu görüyorum. Akıl düzeyim onlarınkinden düşük değil. En azından deneyimim, bilgilerim var. Ama yetiştiğimiz aile ortamı farklı. Onlar bir şehir ailesinin çocuğudurlar ve insan, davranış biçimini aile ortamında öğrenir. Okul, çevre ailenin yanında çok az bir etkiye sahiptir. Yazarın bu parçada vurgulamak istediği aşağıdakilerden hangisidir? A) Kişinin alışkanlıklarını belirlemede ailenin en büyük etkiye sahip olduğu, B) Kuşaklar arasındaki farkın günlük davranışlarda kendini açıkça belli ettiği, C) Düzenli bir yaşam sürdürmek için bilgi ve deneyimin yetmediği, D) Okulun çocuklara olumlu davranışlar kazandırmayı başaramadığı, E) Yaşlanan insanların düzenli bir yaşamın gerekliliklerine uymakta güçlük çektiği, 6. Ben, yazı yazıyorum. Bence dünyanın en temiz işini yapıyorum. Yalnızlığımı onunla gideriyorum; karnımı onunla doyuruyorum. 40 yaşımı geçtim. Elim yalnızca kalem tutuyor. Artık yeni bir iş öğrenemem. Dünyada bu işi yapan bir tek ben kalsam da bunu sürdüreceğim, isteyen okur, istemeyen okumaz, içimden gelen her şeyi etrafıma bakmadan söyleyeceğim. İnsanların yanlışlarını yüzlerine vurmaya devam edeceğim. Bu yüzden karşılaşacağım sıkıntıları gülerek karşılamayı, çoktan öğrendim. Bu parçanın yazarı için aşağıdakilerden hangisi söylenemez? A) Geçimini yazı yazarak sağladığı, B) Yazarlıktan başka bir uğraşının bulunmadığı, C) Okuyucuların tepkilerini dikkate almadığı, D) Doğru bulmadığı tutumları eleştirmekten çekinmediği, E) Kendisini büyük bir yazar olarak gördüğü, 7. Külebi, hazır kalıplarla iş gördüğü için, şiir üzerinde düşünmeye lüzum görmüyor. Öz ile biçimin bağdaşması onun için önemli değil, işlevsiz sözcükler hatta mısralar var şiirlerinde. Sözcükleri belli bir anlamı karşılamak için değil, laf olsun diye şöyle ve böyle sıralıyor. Her şeyi gelişigüzel yapmış. Sayısız yabancı sözcük kullanmış. Bu yetmiyor gibi bir de Batılı şairlerin kötü taklidine düşmüş. Türk Dil Kurumu’nun onun yapıtını niçin ödüllendirdiğini anlamadım doğrusu. Bu parçada Külebi’yle ilgili olarak aşağıdakilerin hangisine değinilmemiştir? A) İçerikle biçimi kaynaştırma çabasında bulunmadığına, B) Türkçe asıllı olmayan sözcükler kullandığına, C) Anlama katkısı olmayan sözcüklere yer verdiğine, D) Yapıtının özgünlükten yoksun olduğuna, E) Dille ilgili yeterli bilgiye sahip olmadığına, 8. İstanbul, öncelikle tarihsel bir kenttir. Değişik kültürlere mekân olmuş bir alandır. O kültürler burada uzun yıllar, kendi yeteneklerini en ileri düzeyde gösterme fırsatı bulmuştur. Her biri ayrı bir medeniyetten gelen insan topluluklarının ürünleri üst üste, yan yana düşmüş. Kimse kendisinden öncekilere kaba davranmamış, onların yaptığını yıkmamış. Her şey burada bütünlüğe ulaşmıştır. Buna coğrafi konumun getirdiği üstünlükler de eklenince ortaya bir dünya harikası çıkmış. Bu parçada İstanbul’un en çok hangi yönü üzerinde durulmuştur? A) Farklı kültürlere ait ürünleri bir arada bulundurması, B) Coğrafik konumunun, tarihteki konumunu etkilemesi, C) Her yönüyle, diğer kentlerden üstün olması D) İçinde yaşayan her bireye aynı yaşam koşullarını sunması E) Kültür çatışmalarının yaşandığı bir konumda yer alması, 9. Sağlık hizmeti, öncelikli olduğu kadar pahalı bir hizmettir. Bina, teknik araç ve yetişmiş eleman ister. Gelişmekte olan bir ülkenin bu hizmeti istendiği gibi yapması beklenemez. Bu hizmet, başkalarını düşünmeyen belirli bir varlıklı kesime de bırakılamaz. Bu, toplumsal dayanışma duygusunu zorunlu kılan bir hizmettir. Hasta olduğumuzda bizi iyileştirebilecek bir sağlık hizmeti istiyorsak, sağlık hizmetlerine toplum olarak şimdiden katkıda bulunmak zorundayız. Bu parçada aşağıdakilerden hangisi vurgulanmaktadır? A) Devletin sağlık hizmetini yurttaşlarına götüremediği, B) Varlıklı kimselerin başkalarının sağlığını önemsemediği, C) Sağlık hizmetinin ekonomik durumla yakından ilgili olduğu, D) Toplumun sağlık hizmetleri konusunda dayanışması gerektiği, E) Hiçbir şeyin sağlık hizmeti kadar önemli olmadığı 10. Dilin değişmesini, sadeleşmesini zorlayan toplumsal koşullar, şiiri biçimsel değişikliklere uğrattı. Cumhuriyet dönemine geçişte değişen toplumsal ilişkiler ve toplum düzeni, Anadolu’ya dönük, anlaşılır bir dil kullanmayı zorunlu kılarken, en büyük darbeyi aruz veznine indirmiştir, denebilir. Yüzlerce yıl olgunlaşmış bir şiir kalıbı, sadeleşmekte olan bir dilin yapısına uymadığı için kayboldu. Yahya Kemal gibi onu en iyi biçimde kullanan bir şairin çabası da aruzu yaşatmaya yetmedi. Bu parçada aşağıdakilerin hangisine değinilmemiştir? A) Aruzun dilin sadeleşmesinden olumsuz etkilendiğine, B) Yahya Kemal’in aruzun büyük bir ustası olduğuna, C) Toplumsal koşullardaki değişimin şiire yansıdığına, D) Anadolu’ya yönelmenin dilin sadeleşmesini gerektirdiğine, E) Şiirin toplumsal durumun düzeltilmesi için kullanıldığına, 11. Yakın dostlarım hakkında yazı yazmam gerektiğinde ödüm kopar. Çünkü sanatsal değerlendirmelerde öznel ilişkilere, eş dost hatırına, yakınlığın getirdiği iki yüzlülüklere yer olmamalıdır bence. Oysa insanımızın eleştirilmeye tahammülü yoktur. Kendilerini hep övmenizi, eksiklerini görmezlikten gelmenizi isterler. Eleştiriniz ne kadar olgun olursa olsun, onların tepkisiyle karşılaşır. Darılırlar, kızarlar, hatta olanakları varsa yayın yoluyla size söverler. Bu parçanın yazarı aşağıdakilerden hangisinden yakınmaktadır? A) Değerlendirmelerinde ölçüyü kaçırmaktan, B) Eleştirinin anlayışla karşılanmamasından, C) Eleştirmenlerin, yakınlarını kayırmalarından, D) Yayınlarda eleştiri yazarlarının eleştirilmesinden, E) Dostlarının eleştiri yazılarını okumamasından 12. Fotoğrafın büyüsüne ilk kez Fatih’te bir portre fotoğrafçısının dükkânında kapıldım. O zamanlar kolejde ortaokul öğrencisiydim. Fotoğrafçıdan izin alarak karanlık odaya girdim. Büyücek bir fotoğrafın banyosu yapılıyordu. Kâğıttaki görüntünün yavaş yavaş belirişini, bir kıtanın sisler arasındaki belirişi gibi yaşadım. Sanki ben Kristof Kolomb’dum. Gözlerimin önünde yepyeni bir kıta beliriyordu. İşte o gün fotoğrafçı olmaya karar verdim. Bu parçada yazar, aşağıdakilerden hangisi üzerinde durmaktadır? A) Fotoğrafçılıkta sağladığı başarı, B) Fotoğrafçıların olaylara bakışı, C) Fotoğrafçılığa nasıl başladığı, D) Fotoğrafçılığı öğrenmenin zorluğu, E) Fotoğrafın oluşturulma aşamaları, 13. Bir öykücü için en gerekli bilgi, insanı ve toplumu tanımaktır. Bu bilgiyi elde etmek için gereken koşulların hiçbirini bulamamış Ömer Seyfettin. Yaşamı boyunca birkaç kez yer değiştirmiş, savaşa girmiş, tutsak olmuştur. Bu koşullar, okumak ve geniş halk topluluklarıyla ilişki kurmak için hiç de elverişli değil. Ege Bölgesi’nin küçük bir kesimi dışında Anadolu’yu görmemiş. Anadolu ve köy gerçeklerine uzanamamıştır. Öykülerinin büyük çoğunluğunda konuyu varlıklı ve aydın çevrelerin yaşantısından almasının nedeni budur. Yukarıdaki parçada Ömer Seyfettin’le ilgili aşağıdakilerden hangisine değinilmemiştir? A) Toplumu tanıma olanağı bulmadığına, B) Varlıklı bir çevrenin içinden geldiğine, C) Genellikle toplumun üst kesimini anlattığına, D) Yaşamının zorluklar içinde geçtiğine, E) Anadolu’yla ilgili yeterli bilgiye sahip olmadığına, 14. O, önce bir şairdir. Ancak bugün baktığımızda “şair” sözcüğü onun için yetersiz kalıyor. Özellikle 1980’den sonra kaleme aldığı eleştirel denemelerinde edebiyat dünyamızdaki pek çok sorunu ele alıp irdelerken toplumsal gelişmelere de duyarlı davrandı. Toplumun yanlış yönlendirilmesine itiraz etti. Edebiyat dünyamızdaki yanlışlara dikkat çekti. Edebiyat ve kültür dünyamızın yanlış bir eksene oturtulduğunu, öncelikle bunun düzeltilmesi gerektiğini ortaya koydu. Bu parçada sözü edilen kişiyle ilgili aşağıdakilerden hangisi söylenemez? A) Denemelerinde sosyal sorunları da işlediği, B) Şiir yazma işini zamanla bıraktığı, C) Şiirlerinin yanında denemelerinin de önemli olduğu, D) Edebiyatımızın doğru çizgide olmadığına inandığı, E) Denemelerinde yerginin öne çıktığı, 15. Şiir, gerçekliği bozar, değiştirir. Hatta ona ters düşer. Bu doğal bir şeydir. Çünkü şiir bir anlamda gerçeklikle boy ölçüşen bir sanat dalıdır. Şairin evreni dildir. Şair dünyaya sözcüklerle bakar ve yeni bir dünya oluşturur. Bu yeni dünyada her şey asıl dünyadakinin farklı bir biçimidir. Bu parçada aşağıdakilerden hangisi vurgulanmaktadır? A) Şairin, yaşanılanı kendince şekillendirerek şiire yansıttığı B) Şiirin gerçekleri abartarak aktardığı, C) Şiirin, okuru yeniliklere alıştırmak için kullanılabileceği, D) Okurun şiirde anlatılanı benimsemesinin beklenemeyeceği, E) Şiirin, okurun bilgi düzeyini aştığı, 16. Antolojileri sevmem. Antolojideki şiirler, onları yazanların en iyi, en sağlam şiirleri değildir. Antolojiler, ozanların yaptıkları üzerine kapanıp, onların en seçkin şiirlerini gün ışığına çıkaracaklarına, ellerinin altında miskin duran karalamalara uzanmaya bakarlar. Hani bu şiirleri kendileri arayıp bulsa üzülmem. Bunların çoğu kendilerinden önce düzenlenmiş antolojilerden derlenmiştir. Yukarıdaki parçanın yazarının antolojileri beğenmemesinin nedeni aşağıdakilerden hangisidir? A) Antolojilerin araştırmacılar için kaynak niteliğinde olmaması, B) Antolojilerin derin araştırmalar sonucu bulunan seçkin eserlerden oluşmaması, C) Antolojilerde sadece, adı duyulmuş şairlerin şiirlerine yer verilmesi, D) Antolojilerin henüz bitirilmemiş şiirler içermesi, E) Antolojilere alınan şairlerin büyük şair niteliğine sahip olmaması 17. Düşünce işleriyle uğraşan bir kişinin önce dile önem vermemesini anlayamıyorum. Dilini işlemeyen kişi, düşüncesini de işlemiyor demektir. Çalgısını düzenlemeden çalmaya kalkan çalgıcı neyse, dilini düzenlemeden yazmaya kalkan düşünür de odur. Söyledikleri karmakarışık bir gürültü olmaktan ileri gidemez. Çünkü gelişigüzel yazan, gelişigüzel düşünür. Bu parçada asıl anlatılmak istenen aşağıdakilerden hangisidir? A) Düşünce adamlarının dilin gelişmesine katkıda bulunduğu B) Plânlı çalışmayanların yeni düşünceler ortaya koyamayacağı, C) Düşünürlerin öncelikle dillerini düzeltmeleri gerektiği, D) Düşünürlerin dil üzerinde yeterince yoğunlaşmadığı, E) Her düşünürün aynı zamanda bir dil bilgini olduğu, 18. Bugün şiir okuru, artan nüfusa karşın yok denecek kadar azdır. Her lise öğrencisinin şiir okuyup yazdığı bir geçmişten bugüne gelinmesi oldukça düşündürücüdür. Aslında yaşamı bütün enginliğiyle kavramaya ve kavratmaya yönelik söz sanatlarının en damıtılmışı olan şiirle yaşamı küçültülmüş okur arasında bir ilginin olmaması doğaldır, insanlar ekonomik sorunlarla boğuşurken, yarın iş bulabilir miyim endişesi içindeyken onların şiir okumasını bekleyemezsiniz. Bu parçadan aşağıdakilerden hangisine ulaşılamaz? A) Geçmişte toplumun şiirle daha çok ilgilendiğine, B) Şiirin toplumun sorunlarını yansıtmakta yetersiz kaldığına, C) Şiirin yaşamı her yönüyle özümseyen bir sanat olduğuna, D) Şiirin ilgi bulmamasının yaşam koşullarının kötü olmasından kaynaklandığına E) Okurun içinde bulunduğu koşuların şiir okumasını engellediğine, 19. Bir yazın ürününün, her şeyden önce yazıldığı dilin en güzel örneği olması gerekir. Ne yazık ki, son on beş yılda, üstelik ödüllendirilmiş öyküleri bile anlamak için birkaç kez okumak zorunda kalıyorum. Bölgesel, bozuk bir Türkçeyle yazılmış öykünün konusu ilginç ve önemli olsa bile, onun yazınımıza katkıda bulunduğu tartışmalıdır. Çünkü toplumu aydınlatmak bir eserin değer kazanması için yeterli değildir. Yukarıdaki parçada yazarın asıl yakındığı aşağıdakilerden hangisidir? A) Önemli yapıtları olmayan yazarların da ödüllendirilmesi B) Öykülerin toplumu eğitme amacıyla kullanılması C) Öykülerin düzgün ve anlaşılır bir dille yazılmaması D) Öykülerin belirli yörelerin sorunlarını içermesi E) Konu güzelliğinin ödüllendirmede ölçü alınması 20. Dilin ne pahasına olursa olsun durulmasını, yabancı dillerden gelen kelimelerin dilden atılmasını isterdi. En büyük erdemi birçok tehlikeye, karşı çıkmalara karşın tuttuğu yoldan dönmemesiydi. İnancına içten bağlı olduğu için bütün gücünü dilin arınmasına vermiş, konuşma diliyle yazı dili arasındaki bölmeyi yıkmış, Türkçenin kendi yağıyla kavrulmasının yollarını aramıştı. Bu arayış sonucunda dile damgasını vurmuş, bir kuşağı dil konusunda yönlendirmeyi başarmıştı. Yukarıdaki parçada sözü edilen kişiyle ilgili olarak aşağıdakilerin hangisine değinilmemiştir? A) Engellemelere rağmen çizgisini terk etmediğine, B) Konuşma diliyle yazı dilini birbirine yaklaştırdığına, C) Dili önemli ölçüde etkilediğine, D) Düşüncelerini anlaşılır bir dille anlattığına E) Türkçenin kendi kendine yetmesi için uğraştığına, CEVAP ANAHTARI 1-A 2-A 3-E 4-E 5-A 6-E 7-E 8-A 9-D 10-E 11-B 12-C 13-B 14-B 15-A 16-B 17-C 18-B 19-C 20-D