Öne Çıkanlar İslamiyet sonrası Türk halk edebiyatı kapsamında, bir yandan şaman şiirinin izlerini taşıyan, diğer yandan da düşünsel olarak İslam dini ve tasavvufla beslenen dinsel halk edebiyatı oluşmuştur. Bu edebiyat, işlediği konularla halk dilini, düşüncesini, duygu ve inancını esas alarak toplumsal kesimlerin bütününe seslenmektedir. Dinsel halk edebiyatı, Ahmet Yesevi’nin Hikmet‘lerindeki öğretici unsurları, Yunus Emre’nin ilahilerindeki duygu ve düşünceleri aşılama, inandırma ve coşturma isteğini günümüze kadar sürdüregelmiştir. Dinsel halk edebiyatı bu yanıyla geniş toplumsal kesimler arasında birleştirici, ortak duyguları zenginleştirici bir işlev kazanmıştır. Mesaj iletme kaygısından dolayı İslami halk edebiyatı ürünlerinde dinsel temalar ağırlık taşımaktadır. İslam dini ve tasavvufla beslenen dinsel halk edebiyatını anlamak için, tasavvufu bilmek zorunludur. Ayrıca Bkz. Tasavvuf Kavramı Türkler göçebe yaşamlarının gereği olarak Müslüman olmadan önce değişik kültürlere sahip oldukları gibi, çeşitli inanç sistemlerini de -Budizm, Maniheizm, Şamanizm, Zerdüştlik gibi- benimsemişlerdir. Türklerin 8. yüzyıldan itibaren Müslümanlığı kabul etmeye başlamalarıyla birlikte, düşünce ve inanç sistemlerindeki değişim de başlamış, bu yeniliğe paralel olarak sanat ve estetik anlayışları da yeni şekiller kazanmıştır. 10. ve 11. yüzyıllarda asıl merkezi Horasan olmasının yanı sıra, Herat, Nişabur, Buhara, Fergana gibi İslam kültür merkezlerinde de gelişen tasavvuf düşüncesi, Türk dervişleri aracılığıyla göçebe Türklerin yaşadığı noktalara da ulaştırılmıştı. Kent merkezlerinden kırsal kesimlere yayılan bu düşünce ve yaşam anlayışında, en önemli rolleri de kuşkusuz tekkeler üstlenmiştir. Bu anlamda ilk Türk sûfisi kendi adına kurduğu tarikat kanalıyla tasavvuf düşüncesini yaymaya çalışan Ahmed Yesevî’dir. Onun dilinden söylenen “Hikmetler”, dinsel konuları sûfiyane bir biçemle dile getiriyor; kendisine bağlı dervişler kanalıyla toplumun her kesimine kısa sürede yayılıyordu. Ahmed Yesevi’den sonra Orta Asya’da tekke edebiyatının temsilciliğini yapan, onun müridi Hakîm Süleyman Ata’dır. Orta Asya’da Yesevi ve Hâkim Süleyman Ata ile başlayan dinsel (tekke) halk edebiyatı, Türklerin Anadolu’ya göçüp yerleşmelerinden sonra Anadolu’da da varlığını göstermiştir. Anadolu’da tekkelerin ve çeşitli tarikat kollarının kurulup gelişmesiyle, tekke edebiyatı da gelişmiş, geniş toplumsal kesimlere seslenen şairler yetişmiştir. Bu edebiyatın Anadolu’daki öncüleri, başlangıçta Orta Asya’dan gelen dervişler olmuş, bunlara paralel olarak Mevlana (1200-1273) ve Sultan Veled (1226-1313) Farsça ve Türkçe sûfîyane şiirler yazmışlardır. Hacı Bektaş-ı Veli, Şeyyad Hamza, Yunus Emre, Sultan Veled, Âşık Paşa, Gülşehri, Kaygusuz Abdal, Said Emre gibi sûfî Türk şairleri bu edebiyatımızın temelini oluşturmuşlardır. Nihad Sami Banarlı‘nın vurguladığı gibi, yaratıcıları arasında divan şairleri ile birlikte saz şairlerinin de bulunduğu bu edebiyat, halk edebiyatı ile divan edebiyatı arasında bu iki edebiyatı birbirine yaklaştıran, her iki edebiyatın seslendiği ayrı ayrı toplumsal kesimleri birleştiren bir “edebiyat köprüsü” görevi de görmektedir. Bu bakımdan, Ahmed Yesevi’nin Fakr-nâme‘si, Hacı Bektaş-ı Veli’nin Makâlât‘ı, Yunus Emre’nin Risâletü’n-Nushiye’si, Kaygusuz Abdal’ın Saray-nâme‘si, Hacı Bayram-ı Veli’nin İlâhî’leri, Eşrefoğlu Rumi’nin Müzekki’n-Nüfus‘u, Mısrî’nin Divân-ı İlahiyât‘ı, Erzurumlu İbrahim Hakkı ‘nın Marifet-nâme‘si biçim ve biçem bakımından farklılık gösterseler de farklılık düşünsel ve dinsel bakımdan ortak bir özü taşımaktadırlar. Dini-Tasavvufi Halk Edebiyatının özellikleri şunlardır: Tekke edebiyatında ilahi aşkın ele alındığı lirik ve didaktik ürünler verilmiştir. Şiirler ağırlıklı olarak müzik eşliğinde söylenmiştir. Genel olarak hece ölçüsü kullanılmış olsa da aruz ölçüsü de kullanılmıştır. Nazım birimi olarak hem dörtlük hem de beyit kullanılmıştır. Özellikle “koşma” nazım şekliyle ilahi, nutuk, şathiye, devriye, nefes nazım türlerinde şiirler yazılmıştır. Gazel, kaside, mesnevi nazım şekliyle şiirlerin yazıldığı da görülmektedir. Tasavvufi terimlerin ve bazı yabancı sözlerin dışında genellikle halkın konuştuğu dil kullanılmıştır. Oğuz Türkçesinin Anadolu’daki ilk ürünlerinde sade bir dil kullanılmıştır. Ayrıca Bkz. Dini Tasavvufi Halk Şiiri Dini-tasavvufi halk şiiri nazım türleri şunlardır: İlahi Nefes Şathiye Devriye Nutuk