Öne Çıkanlar 1. Pasternak "Sanat eserinin, sanatçının yaşamda gördüğü, hissettiği şeylere bağlılık duygusuyla beraber sanatsal bir değer taşıması gerektiğine inanırım." der. Pasternak, bu sözüyle sanatçının nasıl bir tutum içinde olması gerektiğini belirtmek istemiştir? A) Sanatı, yaşamı güzelleştirme uğraşı olarak algılamalı ve insanlara yaşama sevinci aşılamalıdır. B) Yaşamda kimsenin farkına varmadığı küçük ayrıntıları yapıtına taşımalıdır. C) Özgün olma düşüncesiyle, anlaşılması güç ürünler kaleme almamalıdır. D) Toplumsal yaşamdan yola çıkarak evrensel gerçekleri dile getirmelidir. E) Estetik duyarlığa ve gerçekliğe bağlı kalarak sanat ürünü ortaya koymalıdır. 2. Bir yapıta son nokta konulduktan sonra yazarı tarafından (I)okura yorum yapma hakkı tanımak, yazarı başarısız yapmaz. Aksine (II)yazarın anlatmak istediğinin okura dayatılmasını önleyerek (III)metnin anlam katmanlarını çoğaltır, yapıttan hareketle (IV)farklı düşünce üretmeye kapı aralar ve yapıtın (V)çok sesli okunmasını sağlar. Bu parçadaki numaralanmış sözlerden hangisi anlamca ötekilerden farklı bir doğrultudadır? A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V. 3. Her özgün yazın adamı, kendi dilini oluşturur; bu yüzden —-. Bu durumda, okura düşen şey, sanatçıların biricik dillerini çözerek yapıtların özüne varmaktır. Bu parçada boş bırakılan yere düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir? A) yazın alanında ne kadar özgün yazar ve şair varsa o kadar da farklı anlatım biçimi vardır B) çoğu okur, yetkin sanatçıların yapıtlarını okumayı tercih etmez C) günümüz okuru, yalın bir dille yazılmış popüler yapıtlara yönelmektedir D) yazın dünyasında yer almak isteyenlerin biçim bakımından özgün olmaları gerekmektedir E) sanatçının ortaya koyduğu düşünce, okura verdiği mesaj önem kazanır 4. Beşiktaş'ın oralardan çok sert esen bir poyraz, yaprakları çoktan dökülmüş çıplak dallarda ıslıklı kırbaçlar çalıyor; sapsarı yaprakları Galata'ya, Kuledibi'ne ve aşağılardaki yorgun şileplerin son sığınağı Karaköy Limanı'na sürüklüyordu. Bu cümlede aşağıdakilerden hangisi yoktur? A) Belirtili isim tamlaması B) Birleşik sözcükler C) Pekiştirmeli niteleme sıfatı D) Sıfat-fiil grubu E) Şimdiki zamanın rivayeti biçiminde çekimlenmiş fiil 5. 19. yüzyılın sonlarında daha da belirginleşen yanlış Batılılaşma veya Batı'yı yanlış anlama, yozlaşmış kişilerin ortaya çıkmasına sebep olur. İstanbul'da sık rastlanır hâle gelen bu kişiler romanlarda da sık sık işlenir. Yazarların burada en çok eleştirdiği durum, roman kahramanlarının kendi kültürüne yabancılaşması, tüm benliğini körü körüne Batı'ya teslim etmesi, tembel, mirasyedi, taklitçi yani bir 'züppe' olmasıdır. Recaizade'nin Araba Sevdası adlı romanında asıl kahraman Bihruz Bey, Batı değerlerine hayran, yüzeysel kültüre sahip alafranga züppe tipidir. O, kendisine kalan mirası Batılı yaşama arzusuyla kısa sürede tüketen ve sonunda 'sefil' olan bir tiptir. Bildiği yarım Fransızcasıyla tam bir taklitçidir. Bu parçanın anlatımında aşağıdakilerden hangisi yoktur? A) Eleştiri B) Çoğullaştırmalar C) Sitem D) Yinelemeler E) Örnek verme 6. (I) Fransız İhtilâli'nin getirdiği fikirlerle irtibatı sağlayan ve ilk kıpırdanmaları yönlendiren gazeteler, Türkiye'de zamanla halka mâl olacak bütün yenileşme gayretlerinin ilk olarak ortaya çıktığı bir platform olmuştur. (II) Bu dönemde, en önemli yenilikler, gazete sayesinde kültür ve edebiyat alanında yapılmıştır. (III) Dönemin ilk gazetecilerinden Şinasi, edebiyattaki ilk esaslı devrimleri şiir ve tiyatroda gerçekleştirir. (IV) Daha sonra Ziya Paşa ve Namık Kemal, Tanzimat yenilikçiliğinin en önemli isimleri haline gelir; gazeteler aracılığıyla yeniliklerin devamlılığını sağlarlar. (V) Bunun da ötesinde özellikle gazete türünün özel teşebbüse açılması, Tanzimat Dönemi'nde birçok yeniliğin kolayca yayılmasını sağlamıştır. Bu parçada anlam bütünlüğünün sağlanabilmesi için aşağıdaki değişikliklerden hangisi yapılmalıdır? A) I. ve II. cümleler yer değiştirmeli B) I. cümleden sonra V. cümle getirilmeli C) II. ve III. cümleler yer değiştirmeli D) II. cümleden sonra IV. cümle getirilmeli E) V. cümle, III. cümleden sonra getirilmeli 7. (I) İster yerel dergiler ister taşra dergileri olarak adlandırılsın, Ankara ve İstanbul dışındaki kentlerde çıkarılan dergiler, içerik ve yayın hayatı açısından sıkıntı çekmiştir. (II) Ünlü bir eleştirmenimiz bir yazısında yerel dergilerin edebiyatımıza öncelikli katkılarının kendi çevrelerindeki edebiyatçılara ürettiklerini yayımlama olanağı vermek olduğunu belirtir. (III) Yazara göre, yerel dergiler; yerelliğinin farkında olmayan ve çalakalem yazılarla dolu yayınlar; dergi yöneticileri de kısa sürede başyazar olma heveslisi tiplerdir. (IV) Yerel dergilerin çıkış amaçlarını, yayın hayatlarına başladıktan kısa bir süre sonra unutmaları ve deyim yerindeyse boylarından büyük işlere kalkışmaları uzun soluklu ve nitelikli süreli yayınların sayısını azaltmıştır. (V) Dönemin yazın dünyasındaki birçok köşe yazarı, yerel dergilerin çalışmalarını teşvik etmiş, yeni çıkan dergileri sayfalarında ya da köşelerinde okuyucuya duyurmuştur. Bu parçadaki numaralanmış cümlelerin hangilerinde yerel dergilere yönelik olumsuz eleştiri vardır? A) I. ve II. B) I. ve III. C) II. ve V. D) III. ve IV. E) IV. ve V. 8. Tanzimat'la birlikte edebî tür olarak edebiyatımıza giren eleştiri, ne yazık ki uzun bir süre (I)kişisel beğenilerle şekillenmiş, (II)öznelliğin ağından kurtulamamıştır. Bu sebeple, bizde eleştirinin (III)arzulanan seviyeye ulaşmadığı sık sık dile getirilmiştir. Eleştiri, diğer edebî türler gibi biçimsel ve anlamsal bir yapıya sahip olan, (IV)kendi içinde yöntemlerini geliştiren bir edebî tür olmasına rağmen bizde uzunca bir dönem eleştirinin eleştirisi yapılmış, eleştiriyi (V)bağımsız bir edebî tür olarak ele alma düşüncesi ertelenmiştir. Bu parçadaki numaralanmış sözlerden hangileri anlamca birbirine en yakındır? A) I. ve II. B) I. ve III. C) II. ve V. D) III. ve IV. E) IV. ve V. 9. Bir alanda araştırma yapmadan, bilimsel yayınları takip etmeden, çağın gerektirdiği bilgiyle donanmadan eleştiri yazmaya kalkmak, karanlık bir odada el yordamıyla yürümek gibidir. Bu şekilde niteliksiz eleştiri yapmak eleştirmeni bildiğini tekrarlamaya ve dolayısıyla da sığ yorumlar yapmaya götürür. Bu parçada altı çizili sözle anlatılmak istenen aşağıdakilerden hangisidir? A) Tutarsız görüşler ortaya koymak B) Duygusallıktan uzak, nesnel eleştiri yapmak C) Hep aynı görüş ve düşünceleri ortaya koymak D) Bilgiyle desteklenmiş sağlam temellerden yoksun olmak E) Yeniliklere ve gelişmelere kapalı olmak 10. O; belli bir ideolojik yapısı, belli bir dünya görüşü olan bir yazar olmasına karşın, bilinen kalıpları ve söylemleri romanına taşımaya kalkışmamıştır. Özel yaşamında tutucu olan yazar, yazınsal yapıtların ona sağladığı özgürlüğü karakterlerinden esirgememiştir. Onlara çevresinde yaşanan her şeyi kendi gözleriyle gözlemletmiştir ve onları kendi içsellikleri ile konuşturmuştur. Bu parçada sözü edilen sanatçının belirtilmek istenen özelliği aşağıdakilerden hangisidir? A) Kahramanlarını sıradan insanlar arasından seçme B) Her yapıtında farklı karakterler oluşturmaya çalışma C) Kahramanlarını kendi düşünsel kimliğinden bağımsız olarak oluşturma D) Yapıtlarına, gerçek yaşamda gözlemlediklerini değiştirmeden aktarma E) Yapıtlarını yaşamından bağımsız olarak oluşturmama 11. Amerikalı okurun, uzun uzun hikâyeler okuyacak ve oturup konuyu düşünecek vakti yok. Onun boş zamanı metroda seyahat ettiği süreyle sınırlı kalıyor. Bu müddet içinde okuyabildiği kadar bir şeyler okuyabiliyor. Bu durumun farkında olan bazı Amerikan yazarlar da okuru için konudan çok, biçim üzerine kurulmuş hikâyeler ve romanlar ortaya koyuyor. Bu parçada sözü edilen yazarlarla ilgili olarak asıl anlatılmak istenen aşağıdakilerden hangisidir? A) Düşünsel niteliklerden yoksun, yazınsal bir niteliği olmayan yapıtlar ortaya koydukları B) Yapıtlarını oluştururken ekonomik kaygıyı önemsedikleri C) Günlük yaşamı konu edinen, dar kapsamlı yapıtlar kaleme aldıkları D) Yapıtlarıyla, okurları yaşamın sıkıntılarından uzaklaştırmayı amaçladıkları E) Yapıtlarını, okurun, kısa sürede okuyabileceği bir biçimsel nitelikte hazırladıkları 12. (I) İnsanların bir nesne, durum ve imajdan çıkartacağı anlam farklılık gösterebilir. (II) Aynı durum, çevresinden kendisine iletilen mesajı çözümleme ve çevresine tepki göstermede de geçerlidir. (III) Çünkü insanların yaşadıkları olaylar, yaş, cinsiyet, zekâ, öğrenme stili bireysel farklılıkları çevrelerini anlamlandırmada, kısaca öğrenme ve öğrendiklerini uygulamada etkilidir. (IV) Öğretme, belirlenmiş amaçlar doğrultusunda, belirli bir beceri ya da içeriğin aktarılması veya paylaşılması üzerine kurulmuş bir eylemdir. (V) Dolayısıyla öğrenme sürecinde, bireysel farklılıkların varlığını kabul etmek, bu farklılıklara göre öğrenme ve öğretim sürecini düzenlemek zorunludur. (VI) Çünkü herkesin bilgileri anlama biçimi ve süreci birbirinden farklıdır. Bu parçadaki numaralanmış cümlelerden hangisi düşüncenin akışını bozmaktadır? A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V. 13. Kemalettin Tuğcu'nun romanlarında, başkahramanlar hep çocuktur. Ancak bu çocuklar, çocuk gibi davranmayan, bir yetişkinin bilgi ve deneyimine sahip çocuklardır. Romanlarda hep iyilik kazanır, kötüler cezalarını bulur. Olaylar genellikle İstanbul'da geçer. Bazı romanlarında ise mekân köy ya da ıssız bir adadır. Romanlarını İstanbul Türkçesi ile yazmış, uzun tasvirlerden ve uzun cümlelerden kaçınmış, yalın bir anlatımı tercih etmiştir. Olaylar ve insanlar arası ilişkiler, çocuğun anlayabileceği düzeydedir. Romanlar hem çocuk hem de ilk gençlik dönemi okuyucusuna hitap etmekte, yetişkinler tarafından da okunabilmektedir. Romanlarında melodram özelliklerin ağır basması, onun kişiliğinden kaynaklanmaktadır. Bu parçadan sözü edilen romanlarla ilgili olarak aşağıdakilerden hangisine ulaşılamaz? A) Başkahramanlarının niteliğinin ne olduğuna B) Olayların geçtiği mekânlarla ilgili bilgilere C) Değişik yaş grupları tarafından okunduğuna D) Yazarın kişiliğinden ve yaşamından bağımsız bir biçimde oluşturulmadığına E) Bazılarında düşsel öğelerden yararlanıldığına 14. (I) Türk edebiyatında korku ve dehşet unsurlarının anlatının ana eksenini oluşturduğu korku romanlarının yayımlanması Batı edebiyatında bu türün ortaya çıkışından yaklaşık iki yüz yıl sonrasına rastlar. (II) Şüphesiz, bu tarihten önce de edebiyatı besleyen canlı bir damar olan korku kavramı; sosyolojik, psikolojik ve felsefi boyutları ile Türk romanında konu edilmiştir. (III) Bu romanlar, açıklanması imkânsız görünen doğaüstü unsurları ve gizemli konuları okuru dehşet hissi ile baş başa bırakmak için bir araç olarak kullanmamıştır. (IV) Batı'da yazılan gerçek korku romanlarını ise, meraklıları için ilgi çekici kılan unsur, uyandırdığı bu dehşet hissidir. (V) Dehşet hissi, korkunç bir olay karşısında duyulan büyük korku olarak tanımlanabilir. (VI) Bu his, insan zihnini çarpıcı imgelerle harekete geçirmekte ve bu durum hayal gücü ile birlikte aklı da sınırlarını zorlama noktasına getirmektedir. Bu parça iki paragrafa ayrılmak istense ikinci paragrafın kaçıncı cümleyle başlaması uygun olur? A) II. B) III. C) IV. D) V. E) VI. 15. Yaşar Nabi, edebiyatımızda romanda olduğu gibi hikâyede de bir değişim yaşandığını belirtir. Hikâyede gerçekçiliğin işlenmesini toplumsal ve siyasal yapıyla ilişkilendiren yazar, bu ilişkinin bileşenlerinin eski önemini yitirmesiyle, edebiyatın birçok alanında olduğu gibi hikâye ve gerçekçilik arasındaki bağın zayıfladığına dikkat çekmiştir. Ömer Seyfettin, Refik Halit ve Orhan Kemal'in hikâyelerinde işlediği gerçekçiliğin yeni yazarlarda taklitçiliğe ve aşırılığa dönüştüğünü eleştirdikten sonra gerçekçiliğin kendi karşıtını, gerçeküstücülüğü doğurduğunu böylece hikâyemizde büyük bir değişim yaşandığını söyler. Bu parçanın bütününde, aşağıdakilerin hangisinden söz edilmektedir? A) Hikâyeciliğimizde görülen değişimin ortaya çıkış sürecinden B) Genç yazarlarımızın usta yazarlarımızı taklit etmelerinin onlara zarar verdiğinden C) Günümüz hikâye yazarlarının değer yargılarının değişmesinden D) Her alanda olduğu gibi, edebiyatta da değişimlerin yararlı olduğundan E) Genç yazarların, yapıtlarını oluştururken gerekli özeni göstermeyişinden 16. Ozan çoktur Türkiye'de. Çoktur ama durup durup da okunan, yeniliğini yitirmeyen ozan çok azdır, işte bu azlardan biri de Külebi'dir. Bu durum bizde bir soru uyandırmaktadır: Külebi'nin şiirlerini sevdiren sır nedir? Bu sırrı şöyle açıklayabilirim: Malumunuz, Anadolu insanı türküyü çok sever. Bahçede, tarlada, harmanda hep yanık türküler söyler. Bunlarla yoğrulur. Çocuğunun ninnisi çoğu kez anasının yanık ezgisi olur. İşte Külebi'nin dili, Anadolu insanının ağzında dolaşan, yapmacıklıktan ve özentiden uzak bir dildir. Bu parçaya göre sözü edilen şairin şiirlerinin sevilmesini sağlayan etken aşağıdakilerden hangisidir? A) Günlük yaşamı yansıtma B) Görsel öğelerden yararlanma C) Halk kültüründen beslenme D) Yalın ve içten bir söyleyişe sahip olma E) Kolay bir biçimde akılda kalma 17. Cumhuriyet romanının en temel konularından biri olan aydın-köylü ilişkisi, Ferit Edgü'nün Kimse ve Hakkâri'de Bir Mevsim adlı romanlarında ustaca bir anlatım tarzıyla işlenmiştir. Ancak ne Kimse ne de Hakkâri'de Bir Mevsim, köyde geçmelerine rağmen köy romanıdır. Bu romanlarda aydın-köylü ilişkisi, alışılageldik örneklerinden farklı olarak verilmiştir. Yargılamak yerine anlayan ve anlatan, insanları olduğu gibi kabul eden bir yaklaşım vardır. Yazar, köy gerçekliğini, köy insanlarını objektif bir biçimde anlatırken her türlü duygu sömürüsünden uzak durmayı başarır. Ön yargısız, belli bir mesafede durarak asla anlattığı insanların yerine konuşmayarak onları anlamaya çalışırken kendini de bu çabaya dâhil ederek gerçekliği en yalın haliyle vermek ister. Bu parçada sözü edilen iki romanla ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi söylenemez? A) Yetkin bir söyleyişle oluşturulduğu B) Yazarın olayları yan tutmadan yansıttığı C) Konunun özgün bir yaklaşımla ele alındığı D) Kahramanların yazarın sözcülüğünü yapmadığı E) Kırsal kesimin sorunlarını duyurmaya çalıştığı 18. Kırgız asıllı Aytmatov'un roman ve hikâyeleri, yalnızca Kırgızistan'da, eski Sovyetler Birliği coğrafyasında değil, geniş bir coğrafyada okunmuştur. Avrupa'da adını ilk olarak Cemile adlı yapıtıyla duyuran Aytmatov, kısa sürede tüm dünyada okunan bir yazar hâline gelmiştir. Bunda yazarın tüm insanlığı ilgilendiren konulara değinmesi ve hümanist bakış açısının etkili olduğu söylenebilir. Eserlerinde çoğunlukla Kırgızistan coğrafyasını anlatmasına ve bu yönüyle kendini tekrar eden bir yazar olmasına karşın, sanatın zirvesine ulaşmayı bilmiştir. Bu parçanın bütününde sözü edilen yazarın belirtilmek istenen özelliği aşağıdakilerden hangisidir? A) Yapıtlarında toplumsal sorunları irdelediği B) Evrensel kimliğe sahip bir yazar olduğu C) Yapıtlarında biçimden çok, içeriği önemsediği D) Edebiyatla kitleleri yönlendirmeyi amaçladığı E) Yapıtlarını yaşamı üzerine temellendirdiği 19. "Mizah" sözcüğünün Türkçe karşılığı olarak "gülmece" sözcüğü kullanılmaktadır. Ancak bazı yazarlar, mizah yerine kullanılan gülmece sözcüğüne karşı çıkıyorlar. Haldun Taner "gülmece" sözcüğünü sevmediğini bildirerek mizahın kapsamı geniş, hoşgörü, bilgelik dolu olduğunu söylerken Rıfat İlgaz "gülmece" sözcüğüne karşı oluşunu şöyle açıklar: "Mizahta insanın nerede gülüp nerede ağlayacağı belli olmaz. Daha ufuklu bir anlam barındırıyor. Bu yüzden mizaha gülmece, güldürmece diyenleri tutmuyorum. Dedim ya mizah, çok anlamlı bir sözcük bence. Mizahçı olmak isterim de güldürücü, güldürmeci olmak istemem." Bu parçada, yazarların görüşlerinden hareketle anlatılmak istenen aşağıdakilerden hangisidir? A) Sözcükleri kullanma biçimleri, yazardan yazara değişiklik gösterebilir. B) Yabancı bir sözcüğün yerine önerilen yeni sözcük, eskisinin anlam alanını tamamıyla doldurmayabilir. C) Yazın adamlarının dil konusundaki hassasiyetini herkesten beklemek doğru değildir. D) Bir yazarın söz dağarcığının zenginliği, yapıtlarında dili başarılı kullanmasıyla açığa çıkar. E) Yapıtlarda yabancı sözcüklerin bire bir karşılıklarının verilmesi dilde karışıklığa yol açabilir. 20. Dinlenmek için en sevdiğim antik kent olan Knidos'a doğru gidiyorum. Onun kurulduğu Reşadiye Yarımadasındaki 'bük' adı verilen koylar, güneşin sofrasında birer mavi çanak gibi bekliyordur şimdi. Bir yanağını Akdeniz'e, bir yanağını Ege'ye uzatan Datça'nın uç beyi Knidos hep büyülemiştir beni. Deniz fenerinin yanında oturup güneşin kendini denizin kucağına kana kana bırakmasına tanık olursanız bir kez, Knidos sizin için bir antik kentin ötesine geçer. Yaşamınız boyunca, belleğinizde kalacak olan anlar vardır ya anımsadıkça mutlu olacağınız; onlardan biridir yaşadığınız. O büyü çözülene kadar Knidos'tan ayrılamazsınız. Gün olur da bu masmavi masal dünyasına yolunuz düşerse o zaman övgülerimin az bile olduğunu anlarsınız. Bu parçanın anlatımıyla ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi söylenemez? A) Karşılaştırmaya yer verilmiştir. B) Kanıtlayıcı bir tutum sergilenmiştir. C) Koşul içeren cümleler kullanılmıştır. D) Benzetmeden yararlanılmıştır. E) Anlatıcının beğeni duygusu yansıtılmıştır. 21. —- Edebiyat tarihine baktığımızda bu gerçeği net bir şekilde görürüz. Çığır açıcı romancılığı, öykücülüğü yanında Virginia Woolf, döneminin en büyük eleştirmenlerinden biriydi. Eleştirmenlerin ortak görüşüne göre Woolf eğer hiç roman ve öykü yazmamış olsaydı bile sadece bu eleştiri yazılarıyla edebiyat dünyasında var olacaktı. Kendi alanlarında kalem cambazı fakat aynı cambazlığı eleştiri yazılarında da gösteren T. S. Eliot, Octavio Paz için de aynı şey söylenebilir. Bizde ise hem şiir ve roman alanında ustalaşmış hem de eleştiri yazılarının en iyi örneklerini veren yazarlar olarak Ahmet Hamdi Tanpınar, Tahsin Yücel, Ahmet Oktay ve Tomris Uyar anılabilir. Bu parçanın başına düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilebilir? A) Her sanatçının bütün yapıtlarında aynı başarıyı göstermesi beklenemez. B) Başarılı olmak isteyen sanatçının, sadece bir edebî türde yoğunlaşması zorunluluktur. C) Kendi alanı dışında eleştiriye de el atan yazarlar ve şairler, oldukça başarılı eleştiriler yazmışlardır. D) Birçok sanatçının her edebî türde ürün vermeye kalkışması, yazınsal kaliteyi doğrudan etkilemiştir. E) Eleştirmenlerin edebiyata olan duyarsızlığı, birçok sanatçıyı eleştiri yazmaya zorlamıştır. 22. Dünyada hiçbir ödüllendirmede edebiyat tek başına belirleyici bir ölçüt değildir. Yazınsallığın yanında, zaman zaman bundan daha baskın bir şekilde, dünya görüşü, ideolojik tutum ve başkaca etkenler ödüllendirmede kriter olmuştur. Bunu yazarlar da kabullenmişlerdir ve kimse bu ortamı tuhaf olarak karşılamaz. Sadece bu rutinin dışına çıkıldığında garipsenir. Bu nedenle ödüller, eserlerin estetik değerini bütünüyle göstermez. Bu parça aşağıdaki sorulardan hangisine karşılık söylenmiş olabilir? A) Edebiyat ödüllerinin sayısının artırılması gerektiğine katılıyor musunuz? B) Bazı edebiyatçıların, ödüllü edebiyat yarışmalarını gereksiz görmelerini nasıl değerlendiriyorsunuz? C) Neden edebiyat ödüllerinin eserlerin değerlerini belirlemede kullanılamayacağını düşünüyorsunuz? D) Ödüllü edebiyat yarışmalarında genç sanatçı-usta sanatçı ayrımına gidilmeli midir? E) Kazanılan ödülün sanatçının tanınmasında bir katkısının olduğunu düşünüyor musunuz? 23. Joyce, öykülerinde Dublin'i ölümsüzleştirmek istemiştir. Onun bu anlamda "Dublin günün birinde yok olursa benim sayfalarımdan yeniden inşa edilebilir." sözü boşuna değildir. Çünkü o, koca şehri sokakları, köprüleri, binaları, trafiği, yaşam akışıyla sayfalarına taşımıştır. İşte bu yüzden —- deyimi, bu yapıtı özetlemek için biçilmiş kaftandır adeta. Bu parçada boş bırakılan yere aşağıdaki deyimlerden hangisi getirilmelidir? A) ipliğini pazara çıkarmak B) kendine mal etmek C) gözler önüne sermek D) elinden geleni ardına koymamak E) gerçek yüzünü göstermek 24. (I)Erciyes'e giderken sadece iki şeye ihtiyacınız olacak: Kayak giysileri ve kayak yapmak için yeterli (II)öz güven. İstanbul'a (III)hava yoluyla toplam bir saat (IV)uzaklıktaki Kayseri (V)Hava alanı, buraya ulaşmanın en pratik yolu. Bu parçadaki numaralanmış sözlerin hangisinde bir yazım yanlışı vardır? A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V. 25. Ünlü deneme yazarı, denemelerini sıcacık bir söyleşi havasında yazar. Düşüncelerinin akışına, sözün gelişine kendini bırakır. Son derece rahat, doğaldır. Deneme onun için bir düşünce işidir; ele aldığı konuyu irdeler, sorulara boğulur. Yer yer ironiyle sarmalanan denemelerinde, bambaşka bir sanat tadının olduğu görülür. Kesinlikle mantık dışına düşmeyen, neyi nasıl diyeceğini çok iyi bilen bir kalem ustalığı sergiler. Bu parçada sözü edilen deneme yazarıyla ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi söylenemez? A) Denemelerinin farklı bir yazınsal yanı olduğu B) Yapmacıklığa düşmediği C) Düşüncelerini kanıtlama yoluna gittiği D) Tutarlı ve yetkin bir üsluba sahip olduğu E) Gülmeceden yararlandığı 26. (I) Malatya, tarihî özellikleriyle çok büyük bir turizm potansiyeline sahip. (II) Malatya'nın tarihçesi MÖ 8000 yılına kadar uzanıyor. (III) Bunu da halen kazıların sürdüğü Aslantepe Höyüğü'nden çıkan eserler ortaya koyuyor. (IV) O bakımdan Malatya'ya yolu düşenlerin öncelikle görmesi gereken yerler arasında Aslantepe Höyüğü ilk sırada yer alıyor. (V) Bu höyüğe, tarihi özelliklerinden dolayı çok turist uğruyor. Bu parçadaki numaralanmış cümlelerle ilgili olarak aşağıda verilenlerden hangisi yanlıştır? A) I. cümle, basit bir isim cümlesidir. B) II. cümlenin yüklemi geçişsiz çatılıdır. C) III. cümlede birden çok yan cümle yer alıyor. D) IV. cümle, olumlu birleşik bir eylem cümlesidir. E) V. cümlede, sıfat tamlaması, nesne görevinde kullanılmıştır. 27. Sağlam bir kurgu, bir sanat yapıtının çok önemli, olmazsa olmaz koşuludur bana göre. Başarılı kurgu ancak çok okumakla kazanılabilen bir niteliktir. Kurgu; ana çatı, neden sonuç ilişkileri, cevapsız bir yanın kalmaması ve kişilik özelliklerinin tam verilmesi; toplumsal katmandaki yerlerin, davranış, konuşma ve düşünme biçimleriyle uyumlu olması gibi, bir sanat yapıtının kemik yapısıdır. Bu kemik yapı, ayakta durmayı, direnci sağlar. Roman yazarken çok uzun süre çalışma gereği duymamın bir nedeni de bu yapıdır. Yapıyı sağlam çatmazsanız, yapıtınız bir yerden sarkar, sözleri taşıyamaz, mantık bağları zayıflar. Bir romana, roman yazacağım, diye başlayamazsınız. Çünkü romanda konunun sanıldığı gibi büyük bir önemi yoktur. Söylenenleri algılatabilecek bir anlatım biçimi romanı iyi roman yapar. Bu yüzden buna büyük bir titizlikle eğilirim. Böyle diyen bir romancıyla ilgili olarak aşağıdakilerin hangisine varılamaz? A) Yetkin bir kurgulama yapabilmek için çok okumanın gerekliliğine inandığına B) Romanlarını uzun süreli uğraşlar sonucu ortaya koyduğuna C) Kurgusal düzenlemeyi çok önemsediğine D) Anlatmak istediklerini roman kahramanları üzerinden verdiğine E) Anlattıklarını okura duyumsatabilmek için anlatıma büyük bir özen gösterdiğine 28. (I) Öykü okuru, bir oturuşta öyküyü bitirmeyi düşünür. (II) Öyküde anlatıcı-okur ilişkisi daha etkin ve erken kurulur. (III) Roman okuru ise onun bölümlerden oluşan kapsamlı yapısını ve aralıklarla okumayı baştan kabullenir. (IV) Okumanın aralıklarla yapıldığı romanda etki parçalandığı için bu ilişki daha geç gerçekleşir. (V) Ayrıca okur romana her oturuşta yeni baştan bir okumaya girişemeyeceğinden yazarın oluşturmak istediği etki de okurda tam olarak gerçekleşmez. Bu parçadaki numaralanmış cümlelerin hangilerinde yargı, gerekçesiyle birlikte verilmiştir? A) I. ve II. B) I. ve III. C) II. ve V. D) III. ve IV. E) IV. ve V. 29. Şiirin, saf bir iç dökümü olduğuna inanan tüm şairler gibi o da şiir aracılığıyla —- çalışmaktadır. Bu cümlede boş bırakılan yere aşağıdakilerden hangisi getirilirse altı çizili bölümle anlatılmak istenen açıklanmış olur? A) yaşamın gizli kalmış yönlerini yansıtmaya B) okura yaşam sevinci aşılamaya C) okuru duygusal yönden etkilemeye D) katıksız bir şekilde yüreğindekileri paylaşmaya E) düşsel bir dünyanın kapılarını aralamaya 30. Denizin deniz koktuğu ( ) rüzgâr tınılarının kulaklarınızda tatlı bir melodi gibi fısıldadığı bir sonbahar sabahı ( ) Hayat yorgunluğunu bir kenara itip ince kum tanelerinin ayaklarınızı kapladığı sahilde, yosun kokularını ciğerlerinize çekmeye ne dersiniz ( ) Cevabınız evetse o zaman size bir önerim var ( ) Eylülün son günlerine doğru sessizliğin sahilde kol gezdiği Ayvalık'a gelin ( ) Bu parçada ayraçlarla () belirtilen yerlere aşağıdakilerin hangisinde verilen noktalama işaretleri sırasıyla getirilmelidir? A) (;) (!) (?) (:) (…) B) (…) (!) (?) (!) (.) C) (,) (…) (!) (;) (!) D) (,) (…) (?) (:) (.) E) (…) (…) (?) (:) (!) 31. Edebiyat öğretimindeki yöntem problemlerinden birisi de —-. Hâlbuki, öğretimin genel ilkeleri, bilgilerin yakından uzağa, kolaydan zora, bilinenden bilinmeyene gidilerek verilmesini söyler. Örneğin Fazıl Hüsnü yakındadır, Bâkî uzaktadır; Orhan Veli kolaydır, Nedim zordur. Öğretmenlerimiz öğrencilerine, müfredat gereği, şiir ve edebiyat zevkini Hoca Dehhânî ile vermeye başlıyorlar; Dehhânî'nin bilinmeyen kelimelerle dolu beyitleriyle, günümüzdeki aşk ve sevgi imajlarından uzak anlayışıyla zihinsel mücadele ettikten sonra Fuzulî, Bâkî ve Tevfik Fikret'le karşılaşıyorlar; Orhan Veli'ye geldikleri zaman şiir sanatına karşı, motivasyonları bir hayli bozulmuş oluyor. Bunun yerine, günümüz şairlerinin şiirlerinden başlamış olsalar, kendi dil ve anlayışlarına daha uygun olan bu eserlerden zevk duyacaklar, Hoca Dehhânî ile karşılaştıklarında şaşırmayacaklardır. Bu parçada boş bırakılan yere düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilebilir? A) kapalı anlatımla oluşturulmuş metinlerle öğrenciyi karşı karşıya bırakmaktır B) metinlerin geçmişten günümüze doğru bir sırayla seçilerek işlenmesidir C) yaşamı konu edinmeyen soyut metinlerle edebiyat öğretimine başlamaktır D) öğrenciye ana dili bilincini aşılamadan sıradan metinler inceletmeye başlamaktır E) sadece tanınmış edebiyatçıların metinlerini inceleyerek edebiyatın kapsamını daraltmaktır 32. Yaşamı, daha çok, yazılarını yazdığı evinde geçmiş, insanlarla iletişimden kaçınmıştır. Sanatsallık yörüngesinden ayrılmayan bir tutum sergiler. Eserlerinde hiçbir şekilde eğitici ve önerici nitelemeleri yansıtmaz. O, bu yönüyle çağdaşlarından ayrıdır. O, kendi memleketinin kendi zamanında yaşamış olan yazarlarını bile pek tanımamaktadır. Az da olsa yapılan edebi toplantılara bile doğrudan katılmaz, kendini sürekli geri tutarak adeta bir dinleyici pozisyonundaymış gibi hareket ederdi. Bu parçada sözü edilen sanatçı, aşağıdakilerin hangisiyle nitelendirilemez? A) Sosyal yönü zayıf olan B) Estetiği ilke edinen C) Kendini çağdaşlarından üstün gören D) Ön planda olmak istemeyen E) Okuru yönlendirmekten kaçınan 33. (I) "Dağın Sesi", öyküleriyle tanıdığımız yazarın İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra yazdığı, bu savaşın ve toplumun etkilerine kapalı olan ilk romanı. (II) Yazar yeni estetik arayış içine giriyor ve daha önce öykülerinde denemediği bazı ifade tekniklerini ilk kez bu eserinde kullanıyor. (III) Özellikle parçalanmış hissi veren bölümlerle zamanın akıcılığını hissettiriyor; geçen zamanı belli belirsiz doğadaki değişimlerle anlatmayı seçiyor. (IV) Bazen bahçedeki bir ağacın yapraklanışı, komşu bahçede açan ayçiçekleri, eylül başında beklenen fırtına gibi doğa olayları sayesinde ayların hatta yılların geçtiğini anlıyoruz. (V) Zamanın bu denli belirsiz hatta kapalı olması yazarın anlatısını dar bir zaman dilimine sıkışmaktan kurtararak zamansal genişlik sağlıyor. Bir yapıtın ele alındığı bu parçadaki numaralanmış cümlelerle ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi yanlıştır? A) I. cümlede, yapıtın içinde bulunulan ortamdan bağımsız olduğu söyleniyor. B) II. cümlede, anlatımsal bir özgünlüğü olduğu dile getiriliyor. C) III. cümlede, zamanın dolaylı bir biçimde verildiği dile getiriliyor. D) IV. cümlede, III. cümlede belirtilenler örneklendiriliyor. E) V. cümlede, kapalı bir anlatımla yazıldığı belirtiliyor. 34. Yukarı Mezopotamya'nın parçası olan Midyat, benim için ip atlayan bir güvercindir ve kanadına sevgiyle eğilen herkesi tarihî dönemlerde gezdirir. Bu cümlede aşağıdakilerden hangisi yoktur? A) Ek eylemli yüklem B) Kaynaştırma harfi C) Belgisiz zamir D) Zincirleme isim tamlaması E) Edat 35. Garip şiirini benimseyen şairlerce, şiirde hiçbir konu ayrımına gidilmiyor ve kafiye, redif, ölçü gibi şiir için o zamana kadar gerekli görülen bütün unsurlar şiirden uzaklaştırılıyordu. Bu cümlede aşağıdaki ses olaylarından hangisi yoktur? A) Ünlü daralması B) Ünlü düşmesi C) Ünsüz yumuşaması D) Ünsüz türemesi E) Ünsüz benzeşmesi 36. Diğer türlere göre daha hacimli bir yapı sunan, aklımıza gelebilecek her alanı kullanan, gelişmelere ayak uydurmayı başarabilen, insanın ve toplumun bütününü kapsamayı hedefleyen roman, bir kurmaca ürünüdür. Yaşamı çeşitli boyutlarıyla inceleyen, insanı, çevresini, onun ruh halini, duygularını, hayallerini çözümleyen anlatı türüdür. Romanın amacı, kurduğu olayı olabildiğince gerçek bir boyutta vermektir. Bunun için roman, farklı anlatım biçimleri kullanır, tabiat unsurlarını kullanarak gerçeği yansıtmaya çalışır. Bu parçada romanla ilgili olarak aşağıdakilerden hangisine değinilmemiştir? A) Kapsamının niteliğine B) Yeniliklere açık olduğuna C) Anlatımının içtenliğine D) Gerçekliğin önemsendiğine E) Yaşamdan beslendiğine 37. (I) Orhan Pamuk, ilk romanı Cevdet Bey ve Oğulları'nı; klasik gerçekçi bir tarzda kaleme alır. (II) Toplumsal ve bireysel tarihi verilerden ve otantik mekânlardan yararlanarak kurgular bu romanını. (III) Yapıt, sosyo-ekonomik bir metin olarak okunabileceği gibi, sade Türkçesi, kolay anlaşılır olay örgüsüyle sadece bir roman olarak da okunabilir. (IV) Özellikle klasik okur tarafından çok beğenilen bu yapıt, postmodern romana mesafeli duran okur kitlesi için de yazarın dikkat çekici en önemli yapıtıdır. (V) Yazar; romanda, Türkiye'nin II. Meşrutiyet Dönemi'nden 1980 öncesine kadarki yakın tarihini; üç kuşak bağlamında anlatır. Bir roman ve yazarından söz edilen bu parçadaki numaralanmış cümlelerle ilgili olarak aşağıda verilenlerden hangisi yanlıştır? A) I. cümlede, nasıl bir yöntemle oluşturulduğundan söz ediliyor. B) II. cümlede, beslendiği kaynaklar ortaya konuyor. C) III. cümlede, kurgusunun ve dilinin yazarın diğer romanlarından basit olduğu dile getiriliyor. D) IV. cümlede, farklı nitelikteki okurlarca ilgiyle karşılandığı belirtiliyor. E) V. cümlede, içerikle ilgili bilgi veriliyor. 38. Önce ufak ufak tasarımlar koyuyorum bir kenara. Uyuyor belli bir süre bu tasarımlar. Onlarla ara ara meşgul oluyorum. Sonunda beni rahatsız etmeye başlıyorlar. Anlatacaklarımın tam kıvamına gelmesini bekliyorum bir süre daha. Eğer benliğimde tam olgunlaşmışsa kurgu, başlıyorum yazmaya. Bu parçada yazmaya başlama sürecinin gelişimini anlatan yazarın durumunu, aşağıdaki atasözlerinden hangisi en iyi şekilde ortaya koyar? A) Damlaya damlaya göl olur. B) Demir tavında dövülür. C) Acele işin sonu pişmanlıktır. D) İşini kış tut da yaz çıkarsa bahtına. E) Vakitsiz öten horozun başını keserler. 39. Gerçekten bir yazar coşkusunu, edasını, tavrını, şusunu busunu kendime yakıştıramıyorum. Bakıyorum, neredeyken neredeyiz diyorum. Yani dünya edebiyatını da göz önüne aldığımda hatta bırakalım dünya edebiyatını bir tarafa, kendi edebiyatımızdaki güçlü nefesleri, yazarları, romanları okuduğum zaman bana bir tuhaflık geliyor. Diyorum ki ben ne cüretle çıkmışım, böyle bir şey yapmaya kalkışmışım? Bu parçada sözü edilen sanatçı, aşağıdakilerin hangisiyle nitelendirilebilir? A) Okuruna karşı sorumlu davranan B) Kendini yetersiz gören C) Kaygılı D) Tutarsız davranan E) Yaşam gerçeklerinden uzak olan 40. (I) Güz günlerinin, başka hiçbir zaman görülmemiş soluk beyaz bir aydınlığı, mevsimin kalbinden çıkan ince, kederli bir sesi var. (II) Pencereden, bir güz resmine bakarcasına; salınan servilere, daha ötedeki puslu denizlere ve dağlara bakıyorum. (III) Güz ikindisinin uçucu aydınlığı, bir masal büyüsü gibi kuşatıyor etrafı. (IV) Güneş kayboluyor bir eylül musikisiyle akşama doğru. (V) Hüzünlü bir ıslık sesi eşliğinde usulca geçip gidiyor günler. Bu parçada numaralanmış cümlelerin hangisinde zarf tümlecine yer verilmemiştir? A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V. CEVAP ANAHTARI 1-E 2-B 3-A 4-E 5-C 6-B 7-D 8-A 9-D 10-C 11-E 12-C 13-E 14-D 15-A 16-D 17-E 18-B 19-B 20-B 21-C 22-C 23-C 24-E 25-C 26-E 27-D 28-E 29-D 30-D 31-B 32-C 33-E 34-D 35-D 36-C 37-C 38-B 39-B 40-A YGS Türkçe Deneme Sınavı-31 İndir!