Öne Çıkanlar 1. Refik Halit yazmaya mizah dergilerinde yergi ve taşlamalarla başladı. Ömrü boyunca sürdürdüğü yazı hayatında eleştiriden, alaydan kaçınmadı. Günlük gazetelere yazdığı, o günün politik konumunu ya da gündelik hayatını anlatan yazılarını bugün okuduğumuzda zamanın bu metinlerden aldığımız dilsel hazzı azaltmadığını görürüz. Türkçenin en keyif verici metinleri arasında sayabiliriz bu yazıları. Bu parçaya göre Refik Halit’le ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi söylenemez? A) Yazı hayatına mizah dergilerine eleştiri yazarak başlamıştır. B) Gazetelere yazdığı yazıların dili bugün bile okuyanı etkiler. C) Yazı hayatı boyunca eserlerinde eleştiriden vazgeçmemiştir. D) O günün politik ve güncel olaylarını anlatan gazete yazıları yazmıştır. E) Refik Halit belli bir dönemden sonra eleştiri yazıları yazmamıştır. 2. Yazmak yazarın kendi dünyasının boyutları çerçevesinde, bir başına başarmaya çalıştığı bir eylem gibi görünse de gerçekte toplumla birlikte var olan bir eylemdir. Toplumun öteki bireyleri için bir şeylere açıklık getirdiği zaman yazı var olmakta ve bir değer kazanmaktadır. Yazıyı biçimlendiren, içerik ve öze kavuşturan yalnızca yazarın yeteneği değildir çünkü. Yazının toplumu etkiler bir yoğunluk kazanmasında yazarın bireysel birikimlerinin yanında, yaşadığı toplumun birikimlerinin günümüzde ulaştığı boyutların da büyük etkisi vardır. Bu parçada anlatılmak istenen düşünce aşağıdakilerden hangisidir? A) Yazı, yazarın birikimleriyle toplumun birikimleri bir araya geldiğinde toplumu etkiler. B) Yazmak, yazarın kendi dünyasında yarattığı bir eylemdir. C) Yazının toplumu etkilemesi için toplumsal yaşantının günümüzdeki durumunu anlatması gerekir. D) Yazıyı mükemmelleştiren, yazarın yeteneği, tecrübeleri ve anlatım tarzıdır. E) Gerçek hayat anlatılmadığı sürece yazma eyleminin ve yazıların hiçbir anlamı yoktur. 3. Sanatın insanı ferahlatmak, eğlendirmek gayesini güttüğünü unutmuştuk bizler. Sanatımızda edebiyatımızda bir resmiyet vardı, insanüstü bir hürriyet taşıyan sanatkârın ve eserinin önünde anlamamak korkusu ile rahatsızlık duyardık. Gergin bir çekingenlik içinde kendimizi duygularımıza koyuvermezdik. Orhan Veli ve arkadaşları bizi şiirle haşır neşir ederek, çekinmekten kurtardılar. Şiir de böylece öz fonksiyonunu buluverdi. Bu parçada anlatılanlarla ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi söylenemez? A) Orhan Veli ve arkadaşlarından önce sanatımızla aramızda belirli mesafeler olduğu B) İnsanların sanatın gayesinin ne olduğunu unuttuğu C) İnsanların sanat eserlerini anlayamama korkusunun olduğu D) Orhan Veli ve arkadaşlarının insanlarla sanat arasındaki mesafeyi ortadan kaldırdığı E) Sanat eserlerini anlayabilmek için çok okumak gerektiği 4. Öykülerine malzeme toplamaya çalışan öykücünün insan yaşamına bakış açısını değerlendirirken camdan bir balık akvaryumunu düşünmeden edemiyorum. Akvaryumda bugünkü yaşantısıyla günümüz insanı vardır. Günümüz insanının yaşamı çağdaş öykü sanatı için bu denli saydam ve net bir görüntüdür. Öykü sanatının ustası bir öykücü ise nitelikli ürün verebilme yolunun, önünde duran akvaryumun içindeki görüntüyü değerlendirmekten geçtiğini iyi bilir. Bu parçada vurgulanmak istenen düşünceyi aşağıdakilerden hangisi tümüyle içerir? A) Kaliteli öyküler yazan öykücü insan hayatını, kendi duygularını da katarak anlatan öykücüdür. B) Günümüz insanının yaşamını net bir şekilde değerlendiren öykücü çağdaş ve kaliteli ürünler meydana getirir. C) Akvaryumda yaşayan balıklarla insanlar arasında çeşitli yönlerden benzerlik vardır. D) Öykülerin kendilerine özgü yazılma yöntemlerini öykücülerin bilmesi gerekir. E) Öykülerine malzeme toplamaya çalışan öykücü çeşitli gözlemler yapmak zorundadır. 5. Yazma sanatı, düşleyerek, düşünerek ve kurarak anlatmaktır. Beyinsel bir üretim olayıdır. Bu olguyla yaşamını birleştiren, giderek özdeşleştiren yazar için yazmak, amacı olan bir anlatımdır. Yazarın yaratmak, üretmek ve toplum, doğa, insan ilişkilerine eleştiri yöneltebilmek, bu ilişkilere olumlu bir katkıda bulunabilmek gibi istekleri yanında daha birçok duygusuna karşılık verir. Bu parçada aşağıdakilerden hangisine değinilmemiştir? A) Yazma sanatının düşlerin ve düşüncelerin kurmaca bir dünya içinde anlatılması olduğuna B) Yazarın kendi düşleri ve düşüncelerinden okuyucuların beynine bir şeyler iletmesi gerektiğine C) Yaşamını yazmakla birleştiren yazar için, yazma sanatının bir amacı olduğuna D) Yazarın, yazılarıyla doğa ve insan ilişkilerine yönelik eleştirilerini dile getirdiğine E) Yazarın insanların çevresiyle ilişkilerine olumlu katkıda bulunmak istediğine 6. Sahte ciddiliğe öyle candan düşmandı ki ona inat en ciddi işlerini şakadanmış gibi yapardı. Yüzünden ve şiirinden gülümsemeyi eksik etmezdi. Dünyayı, insanları, türküleri ölesiye sevdiği anlarda bile sever görünmezdi. Sevdiğini sevmeye kimseyi zorlamaz, hele kendi derdini kimseye dert etmezdi. Alır başını giderdi sıkılınca. Bu parçada anlatılan kişiyle ilgili olarak aşağıdakilerden hangisine değinilmemiştir? A) Kendi dertlerini kendi başına halletmeye çalıştığına B) Birçok şeyi çok sevdiği halde sevgisini belli etmediğine C) Şiirlerinde dünyaya, insanlara ve türkülere sevgisini dile getirdiğine D) Şiirlerinde ve yüzünde gülümsemenin hiç eksik olmadığına E) Sahte ciddiyete düşman olduğu için ciddi işlerini şakaymış gibi yaptığına 7. Öykü sanatının etkisindeki öykücü, sanatçı duyarlılığını belki de ateşten bir gömlek gibi yaşamının her anında taşır. Bir yandan bu duyarlılığın içinde kıvranırken diğer yandan da kendi yaşama savaşını sürdürmek ve bir birey olarak toplum içinde yer almak zorundadır. Bütün sanat dalları içinde yapıtından para kazanmayı en son düşünen sanatçıdır öykücü. Bu parçadan aşağıdakilerden hangisi çıkarılamaz? A) Öykücü, hayatının her anında sanatçı duyarlılığı taşır. B) Öykücünün, eserlerinden para kazanma beklentisi yoktur. C) Öykücü, sanatçı kişiliğinin yanında toplumdaki herhangi bir bireydir. D) Sanatçı duyarlılığı taşıyan öykücü, yaşam savaşını da sürdürmek zorundadır. E) Öykücü, sanatını ortaya koyarken para kazanmayı da göz önüne alır. 8. İnsan yaşamını geçmiş ve gelecek etkisindeki bugün içinde gerçek ve net bir şekilde yansıtabilen öykü, doğal olarak toplumsal ve insani bir işlevin içinde bulunur. Günümüz öykücülüğünün bu işlevi gerektiği ölçüde yerine getirdiğini söylemek pek mümkün değildir. Unutulmaz güzellikte öyküler yazmış ustalarımızın (yaşayan ve ölmüş) varlığına ve genç öykücülerin umut veren nitelikli ürünlerine rağmen bu bir gerçektir. Bu olumsuz yanın ortaya çıkmasında kusur, öykü sanatının beceriksizliğinde değil öykü okuma alışkanlığının (genelde kitap okuma alışkanlığı) toplumumuzda yeterince yerleşmemesindedir. Bu parçanın yazarına göre öykünün toplumsal ve insani işlevini yerine getirmemesinin asıl sebebi aşağıdakilerden hangisidir? A) Toplumumuzda öykü okuma alışkanlığının yeterli seviyede olmaması B) Öykünün yapısının bu işlevi yerine getirmeye müsait olmaması C) Öykü yazarlarının bu konuda duyarsız davranmaları D) Öykü yazarlarının genç ve tecrübesiz olması E) Öykülerin insan yaşamının gerçeklerini yansıtmaması 9. Refik Halit, Sinop sürgünü olduğu yıllarda Anadolu’yu tanıdı ve Memleket Hikayeleri’ni yazdı. Suriye sürgününde de Gurbet Hikayeleri’ni kaleme aldı. Bu iki kitabı da edebiyatçıların o güne dek hor gördükleri, estetik bir değer vermedikleri kesimleri ele alması açısından önemliydi. İstanbul’da yazılmamış olmanın verdiği canlılık hikayelerin diline de yansımıştı. Yukarıdaki parçada aşağıdakilerden hangisine değinilmemiştir? A) Refik Halit’in “Memleket Hikayeleri” ve “Gurbet Hikayeleri” adlı eserlerini sürgündeyken yazdığına B) Sinop ve Suriye sürgünlerinde yazdığı eserlerde edebiyatçılarca hor görülen kesimleri ele aldığına C) Refik Halit’in sürgün yıllarında yazdığı eserlerin kendisini tam olarak yansıtmadığına D) Sürgünde yazdığı eserlerin, o güne kadar anlatılmamış insanları ele alması bakımından önemli olduğuna E) Sürgünde yazılan eserlerin dilinin de içeriği kadar canlılık kazandığına 10. Sanatçılar ve sanat çevreleri topluma yön verme açısından çok önemli bir yere sahiptirler. Sanatta gerçek sanat ile hobinin ayrılması gerekiyor. Sanat dergiciliğine soyunmuş olanların da hobileriyle uğraşanların peşinden gitmemesi, gerçek sanatçıları izlemesi gerekir. Resim gibi hassas bir konuda dergi çıkaranlar, ince eleyip sık dokumalıdırlar. Aksi taktirde özelliklerini kaybederler. Bu parçada öne sürülen düşünce aşağıdakilerden hangisiyle bağdaşmaz? A) Gerçekten sanatla uğraşan insanla, zevk için sanatla uğraşan insanın ayırt edilmesi gerekir. B) Sanat dergiciliğiyle uğraşan kişilerin asıl görevi, sanatı iş edinmiş insanlarla ilgilenmektir. C) Resimle ilgili dergi çıkaranlar işlerini yaparken titiz davranmazsa özelliklerini kaybederler. D) Zevk için sanatla uğraşanların da sanat çevrelerine tanıtılması gerekir. E) Bir toplumda yaşayan sanatçılar o topluma ışık tutan kimselerdir. 11. Hayatın en önemli gerçeği samimiliktir. Bu itibarla hayat ile bağı olan edebiyat, mutlaka samimi bir edebiyattır. Hayatı en gizli, en karışık yönleriyle anlatmayan, duygularımızı tıpkı hayatta olduğu gibi saf ve derin bir şekilde duyurmayan, elemlerimizi, felaketlerimizi açık açık yansıtmayan bir edebiyat hayat ile ilgisiz ve sahte bir edebiyattır. Bu parçada asıl anlatılmak istenen düşünce aşağıdakilerden hangisidir? A) Edebiyat insanın acılarını, felaketlerini açıkça anlatmak zorundadır. B) İnsanlar hayat ile ilgili olmayan edebiyatı daha çok severler. C) Edebiyatın samimi ve içten olması hayatla bağlarının güçlü olmasına bağlıdır. D) Edebiyat samimi bir havayla oluşturulursa an-lam kazanır. E) Samimi olmak edebiyatta her şeyden daha önemlidir. 12. Türkiye’de 1960’lı yılların sonuna kadar iyi kötü sürdürülen sanatlar arası diyalogun, son 20 yıl içinde gözle görülür bir kopukluk yaşanmasıyla birlikte, önemi iyiden iyiye belirginleşti. Her bir sanat dalında edebiyatın bütün türlerinde çekilen ifade sıkıntısı açığa çıktı. Sinemacının arayışı, ressamın teknik ötesindeki düğümleri, yazarın imge kısırlığı, bestecinin kaynak sıkıntısı diyalog koyulaşmadıkça aşılacak gibi değildir. Bu parçada aşağıdakilerden hangisine değinilmemiştir? A) Sanatçıların diğer sanat dallarından faydalanmadıkça sorunları aşamayacaklarına B) 1960’lı yıllardan önce sanatlar arası diyalogun az da olsa sürdürüldüğüne C) Sanatlar arasında etkileşimin olabilmesi için sanatçıların ortak bir noktada buluşmaları gerektiğine D) Sanat dallarında ifade sıkıntısı çekilmesinin sanatlar arası diyalogun eksikliğinden kaynaklandığına E) Türkiye’de son 20 yıl içinde sanatlar arasında kopukluk yaşandığına 13. Voltaire’in trajedileri klasisizmden iz taşımazlar. Onun yenilik getirdiği alan tiyatrodur. Klasik eserlerin kahredici, monoton yapısı karşısında o, hareketten yana durmuştur: düellolar, zehirlenmeler, kavgalar… Cesar adlı eserinde kanlar içinde bir kahraman sahneye çıktığı zaman sansür heyeti şok olur, fakat seyirciler alkışlarlar. Voltaire’in gerçekte yapmak istediği şey klasik trajedide reformdur. Hareket, artık bilinmez bir arka planda değil gerçeğin tam içindedir. Bu paragrafta aşağıdakilerden özellikle hangisi üzerinde durulmuştur? A) Klasisizm’in etkisindeki tiyatro eserlerinin monoton ve sıkıcı bir yapısı vardır. B) Voltaire’in Cesar adlı tiyatro eserini seyirciler çok beğenmişlerdir. C) Klasik trajedilerde kavgalar, düellolar sahnede gösterilmez, çünkü sansür uygulanır. D) Voltaire, klasik trajediye hareketi getirerek trajedide reform gerçekleştirmeye çalışmıştır. E) Voltaire’in eserlerinde hareket arka planda değil olayların içindedir. 14. Öykücünün öykünün malzeme kaynağına yakın olması ve malzemenin çokluğu, istenilen öykünün üretilebilmesi için tek başına yeterli değildir. Malzemenin çoğalması, günlük yaşamdaki sorunların da çoğalması demektir. Öykücü, bu sorunların ağırlığıyla yorulmuş beyni ve derinliğini yitirmiş düş gücüyle öyküsünü üretecek ortamı kolay kolay bulamaz. Uykularından, dinlenme zamanlarından çalınmış zamanlarla bir şeyler ortaya koymaya çabalar duruma düşer. Yaşamı sürekli taramak, iç dünyaları didiklemek ona çok fazla malzeme sağlar ama çağdaş öykünün her şeye karşın yoğun düş gücü ve kıvrak zeka isteyen bir yaratma olayı olduğu unutulmamalıdır. Bu parçada asıl anlatılmak istenen düşünce aşağıdakilerden hangisidir? A) Çağdaş öykünün üretilebilmesi için malzemenin çok olması tek başına yeterli olmaz. B) Çağdaş öykücü günlük hayattan ve sorunlardan etkilenmeyen bir yapıya sahiptir. C) Öykücü malzeme bulmak için yaşamla iç içe olmak ve insan psikolojisini incelemek zorundadır. D) Çağdaş öykü eldeki malzemenin yoğun düş gücü ve kıvrak zekayla yorumlanması sonucu ortaya çıkar. E) İnsan hayatındaki sorunların çokluğu öykücülerin de sorunlarının ve malzemelerinin çoğalmasına sebep olur. 15. Yazar bir yandan yazmaya coşkulu bir istekle tutkundur, bir yandan da yapısı gereği duygularının karşılık bulabilmesi için bu eylemin içinde olmak zorundadır. Hava, su, ekmek gibi yaşamın temel gereksinimlerinden birisi belki de başlıcası olmuştur yazmak yazar için. Bu zorunluluk onu yazmaya öylesine bağlar ki yaşamı bu yoldaki etkilenmelere ve değişimlere her yönden açıktır. Yazar bu etkilenmeyle değişip biçimlenir ve gerçek kimliğini bulur. Bu parçanın yazarından aşağıdakilerden hangisini söylemesi beklenemez? A) Yazar duygularına karşılık bulmak için yazmaya mecburdur. B) Yazmak yazar için hayatının vazgeçilmezlerinden biridir. C) Yazar sanatındaki değişimlerden etkilenerek gerçek kimliğine kavuşur. D) Duygu ve düşüncelerini yazıya dökmeyen insan duygularına karşılık bulamaz. E) Yazar gerçek kimliğini bulduktan sonra sanatındaki değişimler onu etkilemez. 16. Öykücü yetenekli bir yazar olarak ürün vermeye başlamadan önce yaşam üzerine gözlemler yapmış, çevresinde olup bitenleri hızla gözlemiş, çözümlemelere girmiş ve artık kendi deneyimlerine dayanan bir anlayış yetisini elde etmiş olacaktır. Sanatçı duyarlığı dediğimiz bu özgünlük gerçek bir yazarda mutlaka olmalıdır. İnsan yaşamı üzerine yargılara varırken başkalarının deneyimlerinden yola çıkan öykücü, yapıtına yanlış bilgilerin girmesini önleyemez. Yukarıdaki parçadan aşağıdakilerden hangisi çıkarılamaz? A) Öykücü sadece kendi deneyimlerini yansıtan eserler verirse başarılı olur. B) Öykücü yazarlığa başlamadan önce hayatı gözlemlemelidir. C) Kendi gözlemlerine dayanan deneyimler kazanmış sanatçı, eserinde başka yazarların tecrübelerinden de yola çıkabilir. D) Özgün yazarlar kendi deneyimlerine dayanan bir anlayış içinde olanlardır. E) Öykülerinde başkalarının deneyimlerini yansıtan öykücüler yapıtlarında yanlış bilgi aktarabilirler. 17. İnsanlığın binlerce yıllık gelişim sürecinde doğal bir yeri olan anlatı sanatı, aradığı kimliği, efsanelerden, masallardan, destanlardan bu yana gelerek günümüz insanının yaşam gerçeğiyle öyküde bulmaktadır. Anlatı sanatı günümüze kadar gelmiş, öykünün yapısında insan yaşamını tüm ayrıntılarıyla inceleyen yazınsal bir yorum şekli olmuştur. Yazarın beyni ve düş gücü ile okurun beyni ve düş gücü arasında yoğun bir iletişim kurulmasına neden olan bu yorum yapma özelliği, diğer anlatı türlerinde ön planda değildir. Öykü bu özelliğe insanın iç dünyasıyla dış dünyası arasındaki hassas dengeleri usanmadan inceleyerek ulaşmıştır. Bu parçada aşağıdakilerin hangisi üzerinde durulmamaktadır? A) Anlatı sanatının istediği kimliği, insanın yaşamını anlattığı için öyküde bulması B) Öykünün insan yaşamını ayrıntılı bir şekilde inceleyen ve yorumlayan bir yazı türü olması C) İnsanın iç dünyasıyla dış dünya arasındaki dengeleri incelemesinin öyküye yorum yapma özelliğini kazandırması D) İnsanlığın gelişim sürecinde doğal olarak yer alan anlatı sanatının günümüze kadar gelmesi E) Efsanelerin, masalların, destanların yanında öykülerin de insanlığın oluşumundan bu yana önemli anlatı sanatları arasında olması 18. Sevgi, insanın kendini düşünmesinden başka bir şey değildir. İnsanoğlundaki her duygu kendini düşünmekten kaynaklanır. Anamızla babamızı, kardeşlerimizle çocuklarımızı düşünürken de, severken de kendimizi düşünmüş, kendimizi sevmiş olmuyor muyuz? Hepimiz iki büyük korkunun, ölüm korkusu ile yalnızlık korkusunun zincirlerine vurulmuş değil miyiz? Bu korkuları bir başımıza taşıyamadığımız için, onları unutabilmek için türlü duyguları yaratmışız. Sevgi de kendimizi avutmak için ortaya çıkan bir duygudur. Bu parçada asıl anlatılmak istenen düşünce aşağıdakilerden hangisidir? A) Sevgi insanların kendini düşünmesinden kaynaklanan bir duygudur. B) Her insan birilerini sevmek ve birileri tarafından sevilmek ister. C) Sevgi insandaki ölüm ve yalnızlık korkusunu hafifletir. D) Annemiz, babamız, kardeşlerimiz ve çocuklarımız en sevdiğimiz kişilerdir. E) İnsanın gerçek anlamda sevebilmesi için korkularından kurtulması gerekir. 19. Bizler, seveceğiz, sevmeye inanacağız ki sevilelim. Yani bizi düşünen, ölmemizi istemeyen, bizim ölmemizden belki bizim kadar korkan kimseler bulunsun. Böylece korkularımızı birleştirirsek önüne geçilmez diye titrediğimiz sona yani ölüme, belki karşı koyar, onu hiç olmazsa geciktiririz. Hiçbiri elimizden gelmese de bizi ananlar, yaşamımız bittikten sonra da bizi düşüncelerinde yaşatacak, varlığımızı kendi varlıklarında sürdürecek kimseler olur. Yukarıdaki parçada aşağıdakilerden hangisine değinilmemiştir? A) İnsanların sevilmeleri için sevmeleri ve sevmeye inanmaları gerektiğine B) Sevildiğini bilen insanın hayatta her şeyi başarabileceğine C) Sevmeyi bilirsek, öldükten sonra bizi düşünen insanların olabileceğine D) İnsanın kendisini seven, düşünen, ölmesinden korkan yakınlarının olması gerektiğine E) Korkularımızı sevdiklerimizle paylaştığımızda ölümü geciktireceğimize 20. Birçok kişi gözleri kapalı olarak yaşam yolunda ilerler. Onlara acıyorum. Her insan kendisine verilen hayal gücünden yararlanmalıdır. Yaşamda en iyi dostum hayal gücüm olmuştur. Güçlük çektiğim zamanlar bana yardım etmiş, mutluluğumu artırmıştır. Yaşadığım sürece de mutlu olmama yardım edecektir. Bu sözleri söyleyen kişiyle ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi çıkarılamaz? A) Hayal gücü olmayan insanlara acıdığı B) Her insanın hayal gücünü kullanması gerektiğini düşündüğü C) Hayal gücünün onun en iyi dostu olduğu D) Hayal gücünün sıkıntılı zamanlarında onu mutlu ettiği E) Bazı zamanlarda hayal gücünün bile onu huzura kavuşturamadığı CEVAP ANAHTARI 1-E 2-A 3-E 4-B 5-B 6-C 7-B 8-A 9-C 10-D 11-C 12-C 13-D 14-D 15-E 16-C 17-E 18- A 19-B 20-E