Öne Çıkanlar Yaratılış efsanesinin Türklerin başlangıç safhasına ait bir mahsul olduğunu biliyoruz. Burada dünyanın nasıl yaratıldığı, insanların ne sûretle meydana geldiği, Tanrı ile şeytan arasındaki münâsebet, şeytanın kötü ruhu temsil ettiği, gücünün Tanrı gücü karşısında tesirsiz kaldığı anlatılmaktadır: “Daha hiçbir şey yokken Tanrı Karahan’la su vardı. Karahan’dan başka gören, sudan başka görülen mevcût değildi. Karahan yalnızlıktan sıkılıp “Ne yapacağım?” diye düşünürken, su dalgalandı. Sudan “Ak Ana” çıktı. Ak Ana, Karahan’a: “Yarat!…” dedi, tekrar suya daldı. Bunun üzerine Karahan, “kişi”yi yarattı. Karahan’la kişi, ebedi suyun güzelliğinde iki kara kaz gibi uçuyorlardı. Fakat kişi hâlinden memnun değildi. Tanrı Karahan’dan daha yükseklerde uçmak istiyordu. Onun bu arzusunu sezen Tanrı Karahan, kişiden uçmak kabiliyetini aldı. Kişi sonsuz suya yuvarlandı. Boğuluyordu. Yaptığına pişman olarak Tanrı Karahan’dan bağışlanmasını diledi. Tanrı Karahan, kişiye sudan yükselmesini buyurdu. Denizden bir yıldız yükseltti. Kişi, bunun üstüne oturarak batmaktan kurtulacaktı. Kişi, artık uçamayacağı için Karahan, dünyayı yaratmak istedi. Kişiye, suyun dibine dalarak toprak çıkarmasını buyurdu. Kötü düşünceden hala vazgeçemeyen kişi, denizin dibinden toprak çıkarırken, kendisi için de gizli bir dünya yaratmak istediği için ağzına biraz toprak sakladı. Kişi, avucundaki toprağı, su yüzüne serpince, Tanrı Karahan toprağa “Büyü” diye buyurdu. Bu büyüyen toprak, dünya oldu. Fakat aynı zamanda kişinin ağzındaki toprak da büyümeye başlayıp onu boğacak hale geldi. Tanrı Karahan, kişiye “tükür” diye buyruk vermeseydi kişi, boğulup gidecekti. Tanrı Karahan’ın yarattığı dünya dümdüzdü. Kişi tükürünce, ağzından çıkan topraklar bu dünyaya fırlayıp üzerinde bataklık tepeler meydana getirdi. Buna kızan Tanrı Karahan, bu itaatsiz kişiye “Erliğ” adını verdi. Erliğ bugünkü dilimizde şeytan demektir. Tanrı Karahan, Erliğ’i kendi ışık âleminden kovdu. Bundan sonra yerden dokuz dallı bir ağaç bitirerek, her dalın altında bir adam yarattı. Bunlar, dokuz insan ırkının ataları oldular. Erliğ, bu insanların bu kadar güzel ve iyi olduklarını görünce, Tanrı Karahan’dan onları kötülüğe sürükleyerek, kendisine çekebiliyordu. Karahan, insanların bu akılsızlığına, Erliğ’e kanmalarına kızarak onları kendi başlarına bıraktı. Erliğ’i yer altındaki karanlıklar dünyasının üçüncü katına kovdu. Kendisi için de on yedinci kat göğü yaratarak oraya çekildi. İnsanları korumak için, meleklerinden birini gönderdi. Erliğ bu güzel göğü görünce, o da kendisine bir gök yaratmak için Karahan’dan izin aldı. Kendi göğüne teb’asını, yâni kandırdığı kötü ruhları yerleştirdi. Erliğ’in teb’ası Karahan’ınkinden daha iyi yaşadıkları için, Tanrı Karahan’ın canı sıkıldı. Meleklerden birini göndererek Erliğ’in göğünü yıktırdı. Bu gök yıkılıp dünyaya düşünce, yıkıntılarından dağlar, boğazlar, ormanlar meydana geldi. Karahan, Erliğ’i dünyanın en derin katına sürdü. Bu güneşsiz, aysız, yıldızsız yerde dünyanın sonuna kadar oturmasını buyurdu. Tanrı Karahan, 17 kat gökten kainatı idare etmektedir. 16 kat gökte “Bay Ölken” altın dağda, altından bir tahtta oturmaktadır. 7 kat gökte “Gün Ana”, 6 kat gökte “Ay Ata” oturmaktadır. Bugün hala Altay kavimleri arasında yaşamakta olan bu çok eski destandan çıkaracağımız neticeler şunlardır: Eski Türklere göre kâinatı yaratan bir tek kuvvet vardır. Kâinat, su ve topraktan meydana gelmiştir. Eski Türkler arasında ve eski Türklere ait itikatta kadının mühim bir yeri vardır. Tanrı Karahan’a yaratmayı ilham eden “Ak Ana”dır. Ayrıca ikinci derecedeki tanrılardan gün; anadır, ay; atadır. Gün aydan daha yukarı kat gökte oturmaktadır. Şeytan ne kadar kuvvetli olursa olsun, nihayet mahlûktur. Gücü Tanrı’nın gücü karşısında çok zayıf kalır. İnsanlar bir soydan değil, dokuz ayrı ırktan türemişlerdir.