Öne Çıkanlar Kesin olmamakla birlikte, Yunus Emre’nin 1238-1240 yılları arasında doğduğu sanılmaktadır. Sivrihisarlı, Karamanlı, Bolulu, Eskişehirli olduğu yönünde savlar ileri sürülse de, doğum yeri konusunda kesin bir bilgi yoktur. Şiirlerinden çıkarabildiğimiz ölçüde, yaşamının ayrıntılarını öğrenmeye çalıştığımız Yunus Emre’nin kentte oturan, eğitim görmüş, Türkmen toplulukları arasında yaşadığını söyleyebiliriz. Yunus, sık sık, bir kentin ekonomik ilişkilerinden, faaliyetlerinden söz eder. Dükkân, sermaye, kâr, zarar, alım, satım Yunus’un en çok kullandığı sözcükler arasındadır. Yunus’un şiirinde gür bir ırmak gibi çağlayan bu iş ve hayat sahneleri küçük yerleşim birimlerinde görülecek cinsten değildir. Yunus kentli bir şair olduğunu işaretler. Şiirlerine ve hayatı hakkında yazılıp anlatılagelenlere göre; iyi bir eğitim görmüştür. Taptuk Emre’nin dergâhında tasavvuf terbiyesinden geçmiştir. Halkı aydınlatmak amacıyla diyar diyar dolaşmıştır. Yıllar süren gurbet hayatından sonra doğduğu köye, Eskişehir’in Mihalıççık ilçesine bağlı Sarıköy’e dönmüştür. Yunus, Türk edebiyatının en büyük şairlerinden biridir. Kendisinden sonra gelen pek çok şairi etkilemiştir. Kullandığı Türkçe, işlediği temalar, şiirindeki sadelik ve yalınlık, onun ne denli büyük bir şair olduğunu ispat etmeye yeter. Şiirleri Divan’ında toplanmıştır. Ayrıca Risaletü’n-Nushiyye adında bir mesnevisi vardır. Yunus Emre’nin Yaşadığı Tarihsel Ortam Yunus Emre’nin yaşamını ve sanatını gerçek anlamıyla kavrayabilmek için onun yaşadığı çağın sosyal, siyasal ve dinsel atmosferini iyi bilmek gerekir. Bu bakımdan XIII. yüzyıl Anadolu’sunun kültürel ortamına eğildiğimizde, bu tarihsel dönemin oldukça çalkantılı olduğunu görürüz. Konya Selçuklu Sultanlığı’nın zayıflaması ile birlikte Anadolu’da birçok küçük beylik kurulur. Taht için, mal için, yaylak ve kışlak için Eretna Beyi, Sivas Beyi, Malatya Beyi, Engürü Beyi, Akhisar Beyi, Germiyan Beyi, Karaman Beyi amansız bir vuruşma içindedir. Kısacası bu yüzyılda insanlar, sosyal sıkıntılar, istila ve isyanlarla kuşatılmış durumdadır. Böyle bir sosyal atmosfer içerisinde, insanlara taşınan umut ve huzurun kaynağı, dervişler kanalıyla, tekkeler olmuştur. Bu bakımdan tekke edebiyatının en kuvvetli kişiliği Yunus Emre’nin bu sosyal romantizm içerisinde yetişmesinin ayrı bir önemi vardır. Yunus bize hafif güldürünün, acı kınamanın ve kara yerginin de ilk örneklerini verir. Kendisiyle Tanrı arasına aracı koymaz. Yalvarmaz da. İnsanlığına özgü direnişle eyleme geçer. Can alan Melek, Azrail kim ola. Yunus kendisine verilan canı sahibine vermek ister: Can alıcı gelir ise “Emaneti ver” der ise Ben emaneti ıssına Vereyim andan varayım” Ölüm, ölüm kavramı doğal bir şey Yunus Emre’de; yemek, içmek, gezmek eğlenmek gibi! Bir garip ölmüş diyeler Üç günden sonra duyalar Soğuk su ile yuyalar Şöyle garip bencileyin Yunus, yaşadığı toplumda, toplumun içinde kişiliğini anlar, sorumluluğunun bilincine varır. Yaşadığı toplumdan kendini ayrı tutup soyutlamaz. Öldüğüne tasalanmaz da. Suç işlemişse; ettiklerinin eylemlerinin cezasını çekmek ister. Cezadan kaçmaz. Kurtulmayı da düşünmez. Ey yarenler ey kardaşlar Korkarım ben ölem diye Öldüğüme kayırmam ben Ettiğimi bulam diye Tasavvuf gibi dünyayı gizemci bir anlayışla algılayan düşünce sistemi içerisinde, hayatı bütün somutluğu ve yaşanırlığıyla yorumlamasını bilen Yunus Emre, çağının bütün sanatçılarından farklı olarak halkla kaynaşmayı, duygu alış verişinde bulunabilmeyi başarmış bir değerdir. Şiirlerinden bir örnek: Evvel benim âhir benim Canlara can olan benim Azıp yolda kalmışlara Hızır meded eren benim Bir karara tuttum karar Benim sırrıma kim erer Gözsüz beni nerde görer Gönüllere giren benim Kün deminde nazar eden Bir nazarda dünya düzen Kudretinden han döşeyen Aşka bünyad uran benim Düz döşedim bu yerleri Baskı kodum bu dağları Sayvan gerdim bu gökleri Yeri sonra düren benim Halk içinde dirlik düzen Dört kitabı doğru yazan Ak üstünde kara dizen Ol yazdığı Kur’an benim Dost ile birliğe yeten Buyruğu neyise tutan Mülk bezeyip dünya düzen O bahçıvan hemen benim Ben bu yere buyuracak Yeryüzünde gün urucak Ulu deniz mevc urucak Gemiye yol bulan benim Diller damaklar şaşıran Aşk kazanını taşıran Hamza’yı Kaf’dan aşıran O ağulu yılan benim Yunus değil bunu diyen Kendiliğidir söyleyen Mutlak kâfir inanmayan Evvel âhir zaman benim