Hayatı
1876 yılında Diyarbakır’da doğmuştur. Asıl adı Mehmet Fâik’tir. Babası şair ve bilgin Mehmet Sait Paşa’dır. Aynı zamanda şair Süleyman Nazif’in kardeşidir. 1 Ekim 1950’de Ankara’da vefat etmiştir.
Sanatı ve Şiirleri
Servet-i Fünûn’dan İkinci Meşrûtiyet’e Kadar (1896-1908)
Fâik Âli’nin “Muhabbet” başlığını taşıyan ilk şiiri, 28 Kânûn-ı evvel 1311/1896 tarihli ve 5 numaralı Maârif dergisinde yayımlanmıştır. Aşk ve tabiatın iç içe işlendiği bu şiir, Fâik Âli’nin daha başlangıçta dil ve uslûpça Edebiyat-ı Cedîde’nin şiir anlayışına uyduğunu göstermektedir. Bu ilk şiirden sonra Servet-i Fünûn dergisine geçer. Bu dergideki ilk şiir ise, 24 Temmuz 1313/1897 tarihinde yayımlanan “Şiirler”dir. Fâik Âli, Servet-i Fünûn’daki bazı şiirlerinde “Zahir” takma adını kullanmıştır. İrtikâ da bu dönemde şairin şiirlerini yayımladığı bir başka dergidir.
1896-1908 yılları arasında yazdığı şiirleri, Fânî Teselliler (1908) ve Temâsil (1913) adlı eserlerinde toplayan şairin ilk kitabı Fâni Teselliler, “Hasbihâl” başlıklı bir ön sözden sonra “Neşâid-i Garâm”, “Tabiat”, “Kâinâta Karşı”, “Hafâyâ-yı Leyâl”, “Dicle”, “Elhân-ı Perişân” ve “Elhân-ı Fenâ” başlıklarıyla 7 bölüme ayrılmıştır. Eserde toplam 58 şiir bulunmaktadır. Bu kitabın “Hasbihâl” başlıklı mukaddimesi, şiire ilişkin içerdiği görüşler ve uslûp bakımından Abdülhak Hâmit’in “Makber Mukaddimesi”ne benzetilmiştir.
Şairin bu dönemdeki şiirlerinin yer aldığı ikinci kitabı Temâsil, “Hasbihal” başlıklı manzum bir ön sözden sonra, “Mehâsin” ve “Aşk ve Tabiat” başlıklarıyla iki bölüme ayrılmıştır. Eserde toplam 45 şiir vardır. Bu şiirlerden 17’si Servet-i Fünûn’da yayımlanmıştır.
Fâik Âli’nin şairliğinin bu döneminde işlediği başlıca temalar, tabiat, aşk ve kadın, çocukluğunu yaşadığı yerlere özlem ve ölümdür.
Fâni Teselliler’de bulunan “Tulûdan Evvel”, “Gurûbdan Sonra”, “Mehtâb”, “Kış Manzaraları”, “Kehkeşâna Karşı”, “Denizlere Karşı” ve Temâsil de bulunan “Bir Menekşenin Matemi”, “Fırtına ve Dalgalar”, “Çamlar”, “Tulû”, “Gurûb” gibi şiirlerde tabiat teması işlenir. Çoğu Edebiyat-ı Cedide şairi gibi onun tabiat şiirlerinde de gece, ay, yıldızlar ve deniz geniş yer tutar.
Fâik Âli, bazı tabiat temalı şiirlerinde Hâmit kadar olamasa da, tabiattan hareketle metafizik dünyaya açılmaya çalışır. Şairin “Ra’d u Berk”, “Rûh-ı Bîdâr”, “Kehkeşâna Karşı” adlı şiirlerinde bu çaba göze çarpar. Özellikle “Kehkeşâna Karşı” şiirinde bu evrenin dışında başka evrenlerin olup olmadığını tıpkı Hâmit gibi şöyle sorar:
O tevlîd ettiğin binlerce milyonlarca âlemler Bu hâkin aynı, ya bir feyz-i müstesnâya mazhar mı? O âlemlerde ayâ büsbütün bir başka yer var mı?Bazı şiirlerinde de şehir hayatına karşı kır hayatına dönme düşüncesini dile getirir. “Çöllerde” ve “Haymenişîn” başlıklı şiirlerde bu düşünceyi görmek mümkündür. Fâik Âli, bu şiirlerin ilkinde, çölde yaşayan insanları, ikincisinde ise göçebe hayatını anlatır. Kuşkusuz bu manzumelerde “Sahra” şairi Abdülhak Hâmit’in etkisi vardır.
Bütün Edebiyat-ı Cedide şairleri gibi, Fâik Âli’nin şiirlerinde de geniş yer tutan bir başka tema, aşk ve kadındır. Fânî Teselliler’in “Neşâid-i Garâm” bölümündeki şiirlerin hepsinde aşk konu edilir. “O Meçhûleye”, “Onun Âvâz-ı Tesliyetsâzı”, “Onun Gözleri” “Onun Siması”, “Onun Hayali” başlıklı şiirler aşk şiirleridir. Bu şiirlerde genel olarak sevgiliye duyulan özlem, sevgilinin sesi, gözleri, siması ve hayali tasvir edilir. Çoğu Edebiyat-ı Cedide şairi gibi, Fâik Âli’nin şiirlerinde de aşk ve tabiat iç içe verilir, sevgililer genellikle tabiatta baş başa kalırlar. Şair de kuşaktaşları gibi, gerçekten kaçıp hayale, aşka veya tabiata sığınma arzusundadır. Nitekim “O Meçhûleye” şiirindeki; “Hoşdur kalayım böyle hayâlât ile hem-ser/Me’vâ değil âgûş-ı hakîkat her ümide dizelerinde, Edebiyat-ı Cedide şairlerinde görülen gerçeklerden kaçıp hayale sığınma düşüncesi dile getirilir.
Fâik Âli’nin Edebiyat-ı Cedide şairi olarak kaleme aldığı şiirlerde işlediği bir başka tema da çocukluk günlerinde yaşanılan yerlere duyulan özlemdir. Şair, bilindiği gibi çocukluk dönemini Diyarbakır’da, Dicle Nehri kenarında geçirmiştir. “Dicle Hatıralarından”, “Dicle Vadisi”, “Yâd-ı Mevlid” gibi şiirler, bu duyguyu dile getirirler.
Şair, bu dönemde yayımladığı bazı şiirlerinde de ölüm temasını işler. “Süleyman Paşa Merhumun Kerimesi Seniha Hanım İçin”, “Bir Kitâbe”, “Ufûl Etmiş Me- hâsin Karşısında” gibi şiirler bu türdendir. Söz konusu şiirlerin hemen hepsinde, ölüm karşısında çaresizlik ve faniliğe boyun eğiş görülür. Şair, bu şiirlerinin bazılarında yer yer Abdülhak Hâmit’e öykünse de, ondaki büyük ıstıraba ve felsefi derinliğe erişemez.
Sonuç olarak, Fâik Âli, bu dönemde Servet-i Fünûn’un ortak duyuş ve söyleyiş tarzına uygun şiirler yazmıştır. Şiirlerinde bireysel temaları işlemiş, aruz veznini kullanmış, Arapça ve Farsça kelime ve tamlamalara çokça yer vermiştir. Edebiyatı Cedide şiirinde görülen anlamın beyitten taşması veya bir dizenin ortasında tamamlanması (anjambman)na onun şiirlerinde de rastlanır. Fâik Âli, şiirlerinin çoğunu Edebiyat-ı Cedide şairlerinin de rağbet ettiği sone biçiminde kaleme almıştır.
İkinci Mesrûtiyet’ten Sonra
İkinci Meşrutiyet’in 1908’de ilan edilmesiyle, Fâik Âli de çoğu şair gibi, bireyci sanat anlayışından kopar ve eserlerinde istibdat, hürriyet, vatan sevgisi, savaş gibi temaları işlemeye başlar. Şairin bu yolda kaleme aldığı eserleri Midhat Paşa (1908) ve Elhân-ı Vatan (1915)’dır.
Şairin bunların dışında, Abdülhak Hâmit için yazdığı Şâir-i Âzâm’a Mektup (1923) adlı bir manzum eseri, Payitahtın Kapısında (1918) ve Nedim ve Lâle Devri (1950) adlarında iki manzum piyesi vardır.
Fâik Âli, 1896’dan ölüm tarihi olan 1950’ye değin pek çok şiir yazmasına karşılık, başta Abdülhak Hâmit olmak üzere, dönemin ünlü şairleri Tevfik Fikret ve Cenap’ın gölgesinde kalmaktan kurtulamamıştır. Şair bir ara 1909’da kurulan Fecr-i Âti topluluğuna katılmış, bu topluluğa bir süre başkanlık da yapmıştır.
Midhat Paşa: Fâik Âli’nin şiir kitabı. 14 sayfalık uzun bir manzumedir. Şair bu manzumesinde hürriyet kahramanı olarak gördüğü Midhat Paşa’nın hayatını anlatır ve hürriyet mücadelesini över.
Elhân-ı Vatan: Fâik Âli’nin şiir kitabı. Eserin ilk baskısında 20 manzume bulunmaktadır. Kitaptaki şiirlerin çoğunda, Balkan Savaşı’nın doğurduğu felâketler karşısında duyulan ıstıraplar dile getirilmiştir.