Öne Çıkanlar

SAATLERİN DURDUĞU ZAMAN

Yine bir 10 Kasım sabahı büyük komutan, büyük lider Mustafa Kemal’i sonsuzluğa uğurlayalı yetmiş dört yıl oldu. Geçen yetmiş yılda daima hüznü çağrıştıran kasımpatılar üzerlerinde taşıdığı şebnem taneleriyle sanki bir kez daha hüzünle anımsatmaya çalışıyor onu bize.

Daha dün gibiydi. Selanik’te geçen çocukluk anıları, zabit okulu hatıraları, uzak cepheler, Çanakkale, Anafartalar… İstanbul’da onu bekleyen umutsuzluk yükünü almış Bandırma Vapuru… Samsun’dan cumhuriyete uzanan zahmetli olduğu kadar da aydınlık bir yol…

Yurdun her karesinde, hazırladığı ve yaşadığı zamanın her anında, gönlünde daima mutlu geleceğe doğru akrep ve yelkovanı ilerleyen saatine bakmanın ve az zamanda büyük işler başarmanın heyecanını yaşamaktaydı sanki o büyük komutan.

Daha dün gibiydi. Birinci Dünya Savaşını hemen her cephede mağlubiyet ve teslimiyetle kapamış asırlık bir çınar şimdi kökleriyle toprağa tutunabilmenin mücadelesini vermekte. Yurdun büyük bir bölümü Akif’in çılgın, çelik zırhlı duvar ve tek dişi kalmış canavar diye tabir ettiği düşmanın postalları altında çiğnenmekte, işgal altında ezilmekteydi. Böyle bir durum karşısında ayakta kalabilen tek umutları umutla yüklü bir geleceği kurabilecek bir avuç insan ve başlarında Mustafa Kemal…

 Samsun’a ayak bastığında büyük Türk milletinin asaletinden kaynaklanan ve onun vicdanından doğan yüksek ve manevi güçten başka elinde hiçbir maddi güç yoktu. Bu yüksek ve manevi kuvvete güvenerek yurdu düşmanın ayak izlerinden arındırmak ve işgalin yaralarını sarmak için işe başlayan Mustafa Kemal…

“Milletin istiklalini yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır.” ilkesinden yola çıkarak tüm gücüyle Anadolu’nun bağımsızlığını sağlamaya çalışan Başkomutan Mustafa Kemal…

Artık tüm saatler sanki kurtuluşa doğru yol almaktaydı. İnönü, Sakarya, Kocatepe ve nihayet İzmir’de düşmana unutamayacağı bir yenilgi tattırılarak uzun zamandan bu yana sürdürülen kurtuluş ve bağımsızlık savaşı zaferle sonuçlanmıştı. Mustafa Kemal’in saati kurtuluşu gösteriyordu.

Günlerden 8 Kasım 1938 “Saat Kaç?” son sözlerinden biri oldu Mustafa Kemal Atatürk’ün. Yoğun bir tedaviye rağmen günden güne eriyip tükenen mavi gözlü sarı saçlı dev başucunda bekleyenlere artık “Saat kaç?” diye son kez sormuştu. Her zaman olduğu gibi zamanı merak ederek gözlerini yummuştu hayata.

Belki son olarak geride kalan zamanı düşünmüştü. Belki de az ötesinde duran alınlarında bilgilerden bir çelenkle nura doğru can atan Türk gençlerini, toz duman içinde kazanılmış bağımsızlığı, devrimleri, her şeyden üstün tuttuğu ulusunu ve geleceği…

10 Kasım 1938 saat dokuzu beş geçerken kendine gelir gibi olmuştu mavi gözlü dev. Çevresine şöyle bir baktı belki de yine zamanı merak ederek yavaşça sabitleşti derin mavi gözleri. Artık onun için saat durmuştu.

Bugün yine zamanın donduğu, saatlerin dokuzu beş geçe durduğu bir 10 Kasım günü…

Ey büyük Atam!

Zamanın donup saatlerin durduğu böyle bir günde zihinlerimizde donmayan ve durmayan tek hakikat bin bir güçlük ve meşakkatler sonucunda kurmuş olduğun Türkiye Cumhuriyeti’nin ilelebet paidar kalacağı gerçeğidir. Ruhun şad olsun.

Mehmet EKŞİ

Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni