Devrin son üstadı kabul edilen sanatçı 1785’te İstanbul’da doğmuş, medrese eğitimi görmüş, müderrislik ve kadılık yapmış, 1829’da Sivas’ta vefat etmiştir. Kasideden çok, gazel ve mesnevi alanında başarılı olmuştur.
Edebi Kişiliği
- Eski canlılığını kaybetmiş olan klasik şiirimiz için yeni ilhamların ve yeni söyleyişlerin kapısını zorlamış ve bunda kısmen de olsa başarılı olmuş bir şairimizdir.
- Klasik edebiyattan yeni dönem Türk edebiyatına (Tanzimat dönemi Türk edebiyatı) geçişte bir köprü vazifesi görmüştür.
- Yaşanan hayattan, hatta kendi hayatından esere aktardığı olayları; sade bir dille anlatmış, günlük konuşma ve halk söyleyişlerine de yer vererek anlatımı sürekli canlı tutmayı başarmıştır.
- Mevlevîlik yönü de vardır.
- Özellikle mesnevilerinde kendine mahsus sade ve yersiz bezemelerden uzak bir üslup oluşturduğu hemen göze çarpar.
- Aruz ölçüsünü, şiirlerinde -en Türkçe söyleyişlerinde bile- başarıyla kullanabilmiştir.
Eserleri:
Bahar-ı Efkâr, Hazan-ı Asar, Mihnetkeşan, Gülşen-i Aşk
Mihnetkeşan
İzzet Molla bu eserinde Keşan’a sürgüne giderken yolda gördüklerini ve Keşan’da geçen günlerini anlatır. Eser mahalli hayata ait manzaraları ve kişileri anlatması, mizahi ve hicvedici bir hava taşıması bakımından dikkat çekicidir.
Gülşen-i Aşk
Küçük bir aşk hikâyesidir. Şeyh Galip’in “Hüsn ü Aşk” mesnevisinden ilham alınarak yazılmıştır.