Kelimelerin Farklı Anlamlarda Kullanımı 1. Gerçek ve Mecaz Anlam Bir sözcüğün söylendiğinde akla gelen ilk anlamına gerçek anlam denir. Bu, sözcüğün temel anlamıdır. Sözcüğün, gerçek anlamından tamamıyla uzaklaşarak kazandığı anlama ise mecaz anlam adı verilir. “Esmek” sözcüğü, “Denizden serin bir rüzgâr esiyor.” cümlesinde gerçek anlamıyla kullanılmıştır. Burada “havanın bir yönden bir yöne akması” anlamında kullanılmıştır. “Bu yolculuk fikri nereden esti?” cümlesinde “yapılması önceden düşünülmüş olmamak, bir şeyi aniden yapmaya karar vermek” anlamında kullanılmıştır. Bu. sözcüğün gerçek anlamından uzak olan anlamıdır. Dolayısıyla “esmek” sözcüğü bu cümlede mecaz anlamıyla kullanılmıştır. “Şehrin geniş caddelerinde bir süre yürüdük.” cümlesinde “geniş” sözcüğü gerçek anlamda kullanılmıştır. Çünkü sözcük bu cümlede “eni çok olan, enli” anlamında kullanılmıştır. “İstanbul gibi büyük kentlerde geniş iş olanakları vardır.” cümlesinde “geniş” sözcüğü ise mecaz anlamda kullanılmıştır. Çünkü sözcük, bu cümlede “eni çok olan” anlamında kullanılmamıştır. Yeni bir anlam kazanmış, “çok” anlamında kullanılmıştır. “Düğmeyi dikmek için beyaz, ince ip gerekiyor.” cümlesinde “ince” sözcüğü “boyut olarak benzerlerinden daha dar ve kalınlığı az olan” anlamında kullanılmıştır. Yani “kalın” sözcüğünün karşıtı anlamındadır. Bu, gerçek anlamdır. “Doğum gününde ona çiçek alman ince bir davranıştı.” cümlesinde ise gerçek anlamından uzaklaşmıştır. Burada “zarif, kibar” anlamında kullanılmıştır. Dolayısıyla bu cümledeki “ince” sözcüğü mecaz anlamıyla kullanılmıştır. “Katı maddeler ışığı geçirmez.” cümlesinde “katı” sözcüğü “sert, yumuşak karşıtı” anlamında kullanılmıştır. Bu, gerçek anlamdır. “Bu katı davranışı sana yakıştıramadım.” cümlesinde ise gerçek anlamından uzaklaşmıştır. Bu cümlede sözcük “hoşgörüsüz, acımasız, merhametsiz” anlamında kullanılmıştır. Dolayısıyla bu cümledeki “katı” sözcüğü mecaz anlamıyla kullanılmıştır. 2. Yan Anlam (Yakıştırmaca Anlam) İlk başta bir varlık ya da kavramı karşılayacak biçimde kullanılan sözcüklerin, gerçek anlamlarından uzaklaşarak kazandığı diğer anlamlara yan anlam denir. “Kolumda dayanılmaz bir sızı vardı.” cümlesinde “kor sözcüğü, “insan vücudunda omuz başından parmak uçlarına kadar uzanan bölüm” anlamında kullanılmıştır. Bu. sözcüğün gerçek anlamıdır. “Pencerenin kolu elimde kaldı.” cümlesinde ise “kol” sözcüğü, yan anlamıyla kullanılmıştır. Burada kol sözcüğü, insan organından hareketle, benzerlik ilişkisiyle oluşturulmuştur. “Sandalyenin bir ayağı kırılmış.” “Ayakkabısının burnu epey aşınmış.” “Uçağın kuyruk kısmında arıza meydana gelmiş.” cümlelerindeki altı çizili sözcüler de yan anlamıyla kullanılmıştır. Cümlede mecazlı anlatım değişik yollarla sağlanır. Bu yollar arasında “dolaylama, ad aktarması, istiare, kişileştirme, konuşturma, kinaye ve tariz” sayılabilir. a. Mecaz-ı mürsel (ad aktarması): Günlük konuşmalarımızda bir varlık ya da kavramı anlatırken bazen o varlık ya da kavramı söylemez, onun bir özelliğini ya da bir parçasını söyler, böylece o varlık ya da kavramı anlatırız. İşte benzetme amacı olmaksızın bir sözcüğün yerine başka bir sözcüğün kullanılmasına ad aktarması adı verilir. Buna mecaz-ı mürsel ya da düz değişmece denir. “Babamı cepten arar mısın?” cümlesinde “cep” sözcüğü benzetme anlamı olmaksızın “telefon” yerine kullanılmıştır. Dolayısıyla burada ad aktarması vardır. Ad aktarması değişik şekillerde karşımıza çıkar: Bir varlığın belirgin özelliği söylenerek o varlık çağrıştırılır. “Bursa’dan Yalova’ya giderken arabalıya biner, karşıya öyle geçeriz.” cümlesinde “arabalı” sözü ile anlatılmak istenen “arabalı vapurdur. Burada vapur söylenmemiş, onun yerine en önemli özelliği olan araba taşımaktan hareketle “arabalı” sözcüğü kullanılmıştır. Bir varlığın bütünü söylenir, onunla o varlığın bir parçası ya da içindekiler çağrıştırılır. “Hastaneyi ara da çocuk için randevu al.” cümlesinde “hastane” bütündür. Bu sözle hastanedeki görevli anlatılarak ad aktarması yapılmıştır. Sanatçı söylenerek o sanatçının eserleri çağrıştırılır. “Peyami Safa’yı okumak istiyorum bu yaz.” cümlesinde okunan yazar değil, onun eserleridir. Yazar ismi söylenmiş ama onun eserleri anlatılmak istenmiştir. “Ankara olaya tepki gösterdi.” “İki tabak yedi ama yine de doymadı.” “Salon, sanatçıları alkış yağmuruna tuttu.” “Çevredeki meraklı gözlerden rahatsız olmuştu.” cümlelerindeki altı çizili bölümlerde de ad aktarması yapılmıştır. b. Dolaylama: Bir varlığı ya da kavramı birden fazla sözcükle karşılamaya dolaylama denir. Bu daha çok genel kabul görmüş, toplum tarafından öyle ifade edilegelmiş varlıklar için geçerli olan bir durumdur. “Balık” sözcüğü yerine “derya kuzusu”. “Aslan” sözcüğü yerine “ormanlar kralı”, “Kaleci” sözcüğü yerine “file bekçisi”, “Kömür” sözcüğü yerine “kara elmas” sözü birer dolaylamadır. c. Kişileştirme (teşhis): İnsan dışındaki varlıklara, insana özgü nitelikleri vermektir. “Ay suda bestelerken en güzel şarkıyı Küreklerim de suya en derin şiiri yazdı” dizelerinde kişileştirme söz konusudur. İnsana özgü nitelikler olan “şarkı bestelemek”, “ay”a; “şiir yazmak” da “kürekler” e verilmiştir. d. İntak: İnsan dışındaki varlıkları konuşturma sanatına ise “intak” denir. “Akıl ersin, ermesin sevdama Senden yanayım, dedi yeşeren dal senden yana.” dizelerinde “dal” konuşturulduğundan intak vardır. e. İğretileme (istiare): Bir sözcüğün benzetme ilgisiyle başka bir sözcük yerine kullanılmasıdır. İstiarede aralarında benzerlik ilgisi bulunan iki varlık ya da kavramdan biri söylenerek diğeri kastedilir. “Yuvayı yapan dişi kuştur.” atasözünde “dişi kuş” sözüyle kastedilen “kadın”dır. Kadın, dişi kuşa benzetilmiştir. Ancak benzetme unsurlarından sadece biri (dişi kuş) söylenmiştir. Dolayısıyla burada istiare vardır. “Şakaklarıma kar mı yağdı, ne var?” cümlesinde benzetme ilgisi kurularak “ağaran (beyaz) saçlar” yerine “kar” sözcüğü kullanılmıştır. Ancak sadece kendisine benzetilen unsur olan “kar” kullanılmış ve istiare yapılmıştır. f. Kinaye: Bir sözcüğü hem gerçek hem mecaz anlama gelecek biçimde kullanmaktır. Ne var ki kinayede genellikle mecaz anlam kastedilir. “Atılan ok geri gelmez.” atasözünde kinaye yapılmıştır. Gerçek anlamda atılan ok geri dönmez. Buradaki mecaz anlam ise “iyi düşünmeden yapılan işlerin, söylenen sözlerin sonunun pişmanlık olduğu ‘dur ve anlatılmak istenen de budur. “Ey benim sarı tamburam Sen ne için inilersin – İçim oyuk derdim büyük Ben onun’çün inilerim” dizelerinde “içim oyuk” sözünde kinaye vardır. Bir tür çalgı olan “tambura’ nın gerçekte içi oyuktur ancak burada kastedilen -dertli olmak”tır. g. Tariz: Söylenmek istenen sözü düşündürücü ve imalı bir biçimde belirtmeye tariz denir. Hediye namıyla bir şey gönderme Âdet edip hiç misafir kondurma Komşunun evi yanar iken söndürme El kârıyçin bir adım da uzanma dörtlüğünde şair söylediklerinin tam tersini kastederek tariz yapmıştır. 3. Terim Anlam Bilim, sanat, meslek dalı ya da herhangi bir konu ile ilgili belirli bir anlamı olan sözcüklere terim anlamlı sözcükler denir. Örneğin resimde kullanılan “palet, tuval”, Matematikte kullanılan “karekök, altıgen, tam sayı”, Edebiyatta kullanılan “ölçü, redif, uyak, gazel, koşma”, Tiyatroda kullanılan “perde, oyun, dekor” gibi sözcükler terim anlamlı sözcüklerdir. Terim anlamlı sözcükler, günlük hayatta yeni anlamlar yüklenebilir. “Trakya ağzıyla konuşuyor.” cümlesindeki “ağız” sözcüğü dille ilgili bir terimdir. “O günden sonra ağzını bıçak açmadı.” cümlesindeki “ağız” sözcüğü ise terim değildir.
Kuyruğa örnek verirsek mecaz olarak; “Bana kuyruk salladı.” yan anlamda ise “Nergis saçının modelini kuyruk şeklinde yaptı.” diyebiliriz.
Benim işime çok yaradı arkadaşlar sizi seviyorum en iyi arkadaşlarımsınız sizi çok çok öpüyorum.Yanıtla
İstiarede benzeyen ve benzetilen öğelerden sadece biri kullanılır. Dolaylama ise bir sözcükle anlatılabilecek bir kavramı birden fazla sözcükle anlatmaktır.
Çok sade ve anlaşılır biçimde hem konu anlatımı hem test hem de video. Çok yararlandım sorumluluk sınavına gireceğim.Yanıtla