ÇINAR AĞACI VE BANKGİLLER
Fenerbahçe Anadolu Lisesinin duvar dibinde biten ve büyümesine izin verilen çınar fidanı, okulun demirbaşları içinde yerini alan koca bir çınar olmuştu. Yazın arabasını altına çekenler dışında kimsenin dikkatini çekmeyen bu koca çınar, sonbahar mevsimi gelip yapraklarını dökmeye başladığında daha çok fark edilirdi.
Yarım asırlık yaşamında nelere şahitlik etmemişti ki?
Etrafında park eden araçlar gün geçtikçe çoğalırken o buna bir anlam veremezdi. En çok da sürekli değişim halinde olan öğretmen ve öğrencileri seyreder, onları anlamaya çalışırdı. Kılık kıyafetleri, alışkanlıkları, nelere kafa yordukları zihninde büyük soru işaretleri oluştururdu. Dökülen yaprakları ondan bir şeyler alıp götürür, hizmetlilerin süpürüp götürdüğü bu yaprakların arkasından hüzünlü gözlerle bakakalırdı. Derin bir uykuda iken büyük bir gürültü çıkararak uyanmasına neden olan motor seslerinden hiç hoşlanmazdı.
Son yıllarda da altına iki bank koymuşlardı. Bu banklar, kitap süsü verilmiş ve üzerinde şiir yazılı olan entellektüel görünümlü banklardı. Çınar, yeni komşularına şiirbank adını takmıştı. Öğrenciler ilk zamanlar banklara çok ilgi göstermişler, üzerindeki şiiri okuma yarışına girişmişlerdi.
Cep telefonları moda olduğundan beri artık kimse şiirlerle ilgilenmiyor, banklara herhangi bir bank gibi davranıyorlardı. Banklar, üzerine oturulan sıradan bir nesneye dönüşmüşler; artık kendilerini yaşlı, kirli ve yalnız hissediyorlardı.
Yine sonbahar gelmişti. Çınar’ın etrafa el veren dalları, şiddetli rüzgarların tesiriyle sağa sola savruluyor; yapraklar yuvadan uçan kuş misali yeni yolculuklara kanat çırpıyorlardı. İnsanlar elini eteğini çektikten sonra bazen altında duran şiirbanklara bakıyor, onların sohbetlerine kulak kabartıyordu. İşte böyle bir gündü ve banklardan biri diğerine bir şeyler söylüyordu:
– Herkes evine gitti; yine baş başa kaldık.
– Evet, benim dert ortağım baş başayız.
– Neydi o öğle teneffüsündeki ipe sapan gelmez sohbetler?
– Çok haklısın. İki öğrenci üzerimde yazılı olan şiirle dalga geçip eğlendi. Uzun zamandan beri ilk defa birileri şiirimi okumaya kalkıştı diye sevinirken büyük bir hayal kırıklığı yaşadım.
– Niye ki?
– Şiirimi özümsemediler, telaffuzuna dikkat etmediler. Lirik duygularla yüklü mısralarımı tuhaf kahkahalar atarak okudular. Sözcüklerimin büyüsü bozuldu. Sonra da kim kimin arkadaşıymış, kim kime ne demiş, dedikodu yapıp durdular.
– Boş ver aldırma; sonbaharın tadını çıkaralım. Yazın bizi güneşten koruyan şu koca çınarın yaprakları, görevlerini tamamlamış olmanın rahatlığı içinde nasıl da süzülerek düşüyorlar.
– Evet, evet… Üzerime buz gibi karların yağmasındansa sararmış yaprakları tercih ederim.
– Bak bak, biri fotoğrafımızı çekiyor!
– Galiba bu anı ölümsüzleştirmek istiyor.
– Şöyle güzel bir poz verelim de adam iyi bir iş çıkarsın.
– Doğru söylüyorsun; belki de çektiği fotoğraf sayesinde biz de her gün üzerimize oturup sosyal medya muhabbeti yapan öğrencilerin dikkatini çeker, medyatik banklar oluruz değil mi?
– Şişt, sessiz olalım! Galiba Çınar bizi dinliyor. Şimdi ağlanacak halimize gülecek.
Banklar sustu. Hava karardı. Çınar esas görevini hatırladı. Dallarında asılı duran yorgun ve yaşlı yapraklarına seslendi:
– Bu hayatta bize emeklilik yok; yarın yapacak çok işimiz var. Erkenden yatıp dinlenelim. Bugün altımızda duran arabalardan biri az kalsın bizi öldürecekti. Dilerim sahibi farkına varır da aracına bakım yaptırır. Öhhö! Öhhö! Bu gidişle sağlığımız bozulacak.
Çınar’dan komut olan yapraklar gecenin karanlığını üzerlerine çektiler. Banklar da medyatik olmanın özlemiyle derin bir uykuya daldılar.
Ahmet Tok, Fenerbahçe Anadolu Lisesi Edebiyat Öğretmeni