Tanzimat dönemiyle edebiyatımıza giren tiyatroya Servetifünun sanatçıları dil ve sanat anlayışlarına uymadığı için ilgi göstermemiştir. Bu durum gelişmekte olan modern tiyatroyu duraklatmış ve bu edebî dönemde tiyatronun başarılı örnekleri verilmemiştir. 1908 sonrasında Türk tiyatrosunda başlayan çalışmalar özellikle de Milli Edebiyat döneminde artarak devam etmiştir. Özellikle de Yeni Lisan hareketiyle konuşma diline yakın bir edebî dil oluşturan sanatçılar, tiyatro üzerine birçok çalışma yapmıştır.
Bu dönemde tiyatro hayatını ciddi bir şekilde organize etmek üzere özel tiyatroların yanında resmi tiyatrolar da kurulmuştur. Bu kurumlar arasında en önemlisi ise şüphesiz günümüzde ismi “İstanbul Şehir Tiyatroları” olarak geçen “Darülbedayi-i Osmanî”dir. 1914 yılında kurulan bu kurum, o dönem İstanbul Belediyesi tarafından benzer bir çalışmayı kendi ülkelerinde yapan Fransız sanatçılar davet edilerek oluşturulmuştur. Modern bir tiyatronun tüm imkânlarına sahip olan bu kurum aynı zamanda ülkemizdeki ilk şehir tiyatrosudur.
Darülbedayi-i Osmanî, sadece bir tiyatro değil aynı zamanda bir güzel sanatlar okulu olmuştur. Burada aktörlüğü meslek edinecek sanatçılar yetiştirilmiştir. Müzikli tiyatro eserlerinin oynanması ve gelecekteki Türk operasının temelini oluşturmak amacıyla tiyatro bölümünden başka aynı kurumun içinde “Darülelhan” adlı bir de müzik bölümünün açılması ve kurumun iki dalda eğitim vermesi kararlaştırılmıştır. Bu amaçla da gerekli öğretim görevlileri bulunmuş ve sınavlar açılarak ilk öğrenciler seçilmiştir.
Darülbedayi-i Osmanî’nin en önemli amacı, kurumun tüzüğünde geçen ilk madde olan “yerli tiyatrolar yazılmasını teşvik suretiyle Türk tiyatro edebiyatına hizmet etmek” olarak belirlenmiştir. Bu amacını başarıyla yerine getiren Darülbedayi-i Osmanî o döneme kadar daha çok roman, hikâye ve şiire ilgi gösteren Türk yazarları teşvik etmiş ve özellikle de 1915 sonrası yerli tiyatrolar ardı ardına gelmiştir.
Bu dönem tiyatroları, teknik olarak mükemmelliğe ulaşamasa da bu eserlerin edebiyatımıza getirdiği en büyük yenilik, o döneme kadar tiyatroda ulaşılamayan tabi ve sade dildir. Bu tabi ve sade dille sahnelenmek amacıyla birçok tiyatro eseri yazılmış ve sahnelenmiştir. Bu dönemde tiyatro yazarları arasından en önemli iki yazar, İbnürrefik Ahmet Nuri ve Musahipzade Celal’dir.
Milli Edebiyat döneminde göstermeye bağlı edebi metinlerin (tiyatro) genel özellikleri şunlardır:
- Paris’te ünlü bir tiyatronun müdürü olan Pierre Antuan tarafından 1915’te ilk resmi tiyatro olan Darülbedayi (Darülbedayi-i Osmanî) kurulmuştur. Bu tiyatronun önemi, oyuncu olmak isteyenleri yetiştirme amacı gütmesidir. Amacı bakımından aynı zamanda bir okul niteliği taşır. İlk oyun ancak 1916 yılı başında sahneye konulabilmiştir. Bu oyun Hüseyin Suat’ın Çürük Temel adlı uyarlamasıdır. Onu Halit Fahri’nin Baykuş’u izler.
- Bu dönemde yalnızca tiyatro yazarı olarak tanınanlardan biri Musahipzade Celâl, öteki de İbnürrefik Ahmet Nuri Sekizinci’dir.
- Bu iki oyun yazarıyla birlikte dönemin roman ve öykü yazarlarından Aka Gündüz, Reşat Nuri, Ömer Seyfettin, Halide Edip, Yakup Kadri, Mithat Cemal; şairlerinden Halit Fahri, Yusuf Ziya, Faruk Nafiz gibi isimler sahnelenen oyunlar yazmışlardır.
- Sahnelenen oyunların çoğu hafif komedi ve vodvil, bir kısmı manzum dramdır.
- Dil ve üslup doğaldır.
- Tiyatro teknik açıdan büyük gelişme gösterememiştir.
- Tiyatroda bu dönemle birlikte canlanmalar görülür.
- Özel ve resmi tiyatrolar kurulmuştur.
- Tiyatro eğitimi verilen Darülbedayi’nin yanında Türk operasının temelini kurmak amacıyla Darülelhan adı ile müzik bölümü açılmıştır.
- Bu dönemde tamamen Batılı bir tiyatro anlayışının temelleri atılmıştır.
- Doğal ve sade bir dil ve üslup kullanılmıştır.
- Bu dönemde İbnürrefik Ahmet Nuri Sekizinci ve Musahipzade Celal sadece tiyatro eserleri vermişlerdir.