Paragrafta Yardımcı Düşünce Test-4 1. Yanlış bir eleştiri, nasıl okurları eserden uzaklaştırırsa, doğru bir eleştiri de esere yaklaştırır. Gerçi eleştiri genellikle eserden sonra gelir, ama eleştirinin sanata öncülük ettiği durumlar da yok değildir. Bazen eleştirmenin, ilk eseri için söylediklerini göz önünde tutan sanatçı, ikinci eserini buna göre düzenleyebilir. Öte yandan, eleştirmen öncü bir sanatçıyı bulup değerlendirebilir. Bu erken değerlendirme bir yeniliğin diğer sanatçılarca kavranmasına yardım edebilir. Bu parçadan aşağıdakilerden hangisi çıkarılamaz? A) Eleştiri, okuyucuları bir esere yaklaştırabileceği gibi eserden uzaklaştırabilir de. B) İyi bir eleştiri yazısı sanata öncülük edebilir. C) Kimi sanatçılar eleştirmenin uyarılarından yararlanmayı bilir. D) Sanatçı, eleştirmene göre değil, eleştirmen sanatçıya göre yönünü belirler. E) Eleştirmen, bir yeniliğin sanatçılar taralından kavranmasında yardımcı olabilir. 2. Nereye gitse keder bırakmaz peşini. Mutlu görünümler, onda hemen karşıt duyguyu çağrıştırır. Mutsuzluğu bir türlü yenemez. Görünen parlaklıkların altında bir kurdun kemirmiş olduğu tahtayı bulma korkusuyla daima ürperir. Onun küçük insanları, büyük şehirde küçülen insanları, tedirginliğinin baş konuklarıdır. Kahramanları gündelik, sıradan yaşamdan bunalırlar. Parçada sözü edilen sanatçı için aşağıdakilerden hangisi söylenemez? A) Kendi yalnızlığı içinde mutlu olmasını bilmiştir. B) Her güzel şeyin arkasında bir kötülükte karşılaşma endişesi taşır. C) Büyük şehirdeki insanın sıkıntılarını dile getirmeye çalışır. D) Ortaya koyduğu kahramanlar, kendi kişilik özelliklerini yansıtır. E) Sürekli, olumsuzluklarla karşılaşma tedirginliğini yaşar. 3. Dağlarca’yı inceleyerek Türk şiirinin bir yanını, bir dönemini aydınlatmak olanağı sağlanabilir mi? Onu inceleyerek varılacak sonuç; bir şairi büyük şair yapan öğelerin ne olduğudur. Bir Orhan Veli değerlendirmesi Türk şiirinin bir dönemine ışık tutabilir, ama Dağlarca’nın değerlendirilmesiyle kişisel öğeler açığa çıkabilir. O, yenilikleri yalınlıkla başarmış klasik bir şairdir. Deyişleri, ilk destanlarda kullanılan uygarlık öncesi bir hava taşır. Onda edebi sanatlar, süsler bir yalınlık kazanır. Parçaya göre F. Hüsnü Dağlarca hakkında aşağıdakilerden hangisi söylenemez? A) Türk şiirinin bir devrine damgasını vurmuştur. B) Şiirlerinde kişisel öğeler öne çıkar. C) Sanatının en belirgin niteliği yalınlıktır. D) Anlatımında etkili olan tek unsur Türk şiiri değildir. E) Yalın ve sade bir üslupla başarılı olmayı bilmiştir. 4. Öyküsüyle yaşamını bütünleştiren sanatıyla Sait Faik, yalnızca insana yönelmemiş, insanın içindeki gerçek karmaşanın ayrımına varmıştır. Bunu yaparken kendini birtakım kalıpların dışında tutmayı başardı. Geleneksel öykü anlayışının ölçülerini bir yana bırakırken, “savruk” denilen diliyle öyküsel anlatıyı özgürleştirdi. Sait Faik “ben” diyebilen ilk öykücümüzdür. İnsanları, yaşamı, doğayı, balıkları olduğu gibi gösterme yanılgısına düşmedi. Onları, sanatsal algılamasının vurduğu ışıkla anlattı. Bu parçada Sait Faik’le ilgili aşağıdakilerin hangisine değinilmemiştir? A) Sanatı üzerinde yaşamının etkili olduğuna B) Öykülerinin konusunun insanla sınırlı olmadığına C) Dış dünyada gözlemlediklerini, öykülerinde olduğu gibi anlatmadığına D) Öykü türünün alışılmış kurallarına uymadığına E) Öykülerinde daha çok, insanı konu edindiğine 5. Recaizade, halktan kişileri konuşturduğu zaman arı bir dille yazıyor; kendisi konuştuğu zaman süslü, terkipli bir dil kullanıyor. Niçin mi? Sebep ortada. Hiç halkın konuştuğu dille yazabilir mi? Bu alçalmak olur. Hem herkesin konuştuğu dille, derin şeyler de söylenmez. Yazar ise derin düşünmek, hiç değilse öyle görünmek zorundadır. Parçada, sözü edilen sanatçının hangi yönüne değinilmemiştir? A) Halkın diliyle yazmayı, sanattan ödün vermek olarak değerlendirdiğine B) Halkın içinden kişileri, eserlerinde yalın bir dille konuşturduğuna C) Düşüncelerini halk diliyle yazmayı basitlik olarak değerlendirdiğine D) Yalın ve basit dili, düşüncelerini açıklamada yeterli görmediğine E) Hikâyelerinin konusunu halkın yaşamından seçtiğine 6. Sanatçı, yazdığının okunmasını ilgi toplamasını ister. Yalnız kendisi için yazan bir şair veya hikâyeci düşünülemez. Bugün yazdığının hiç olmazsa yakın bir gelecekte okunacağını ummayan yazar, eline kalemi almaz. Edebiyat-ı Cedidecilerden çoğu bir edebiyat eserinin anadili ile yazılırsa ancak yaşayabileceğini anlamadan öldüler. Uzun yıllar yaşayan Halit Ziya ise eserlerinin artık okunmadığını, dili yüzünden yakın bir gelecekte hiç okunmayacağını görebildi. Hayatının son yıllarını yazdığı eserlerin dilini sadeleştirmekle geçirdi. Bu parçadan aşağıdakilerden hangisi çıkarılamaz? A) Sanatçı, eserini okuyucuları dikkate alarak ortaya koyar. B) Edebiyat-ı Cedide yazarları eserlerinde yalın bir dil kullanmamışlardır. C) Her sanatçı, yazdıklarının okunacağı ümidiyle eser verir. D) Halit Ziya, eserlerinin dilini daha sonra yalınlaştırmıştır. E) Edebiyat-ı Cedide sanatçılarının yazdıkları ile yaşantıları arasında uyum yoktur. 7. Yaşadığı dönemde köylülerin içinde bulunduğu insanlık dışı koşulları romanlarda dile getiren Tolstoy, köylü olmak bir yana, soylulardandı. Gogol, Turgenyev, Dostoyevski için de aynı şeyleri söyleyebiliriz. Önemli olan sanatçının toplumsal koşulları ve bu koşullar içinde yükselen sınıfın gerçekliğini kavrayabilmesidir. Şöyle de söylenebilir, kent soylu bir yazar işçi sınıfına yakınlık duyabilir. Bu parçada anlatılanlar aşağıdaki düşüncelerden hangisi ile çelişir? A) Sanatçı, içinde bulunduğu toplumsal sınıfı işlemek zorunda değildir. B) Her yazar, içinde yaşadığı kesimin gözüyle dünyaya bakar. C) Ele aldığı kesimin sorunlarını kavrayan bir sanatçı, bu sorunları başarıyla işleyebilir. D) Sanatçı yalnız içinde bulunduğu toplumu değil, gözlemlediklerini de konu edinebilir. E) Gerçek sanatçı, eserlerinde toplumsal sorunları nesnel biçimde yansıtır. 8. Nice kimseler vardır, birtakım kurallara uymaktan, bir işe kendilerini bağlayıp uzun uzun çalışmaktan hoşlanırlar. Yavaş yavaş yazarlar, uğraşır uğraşır da bir sayfa yazı çıkaramazlar. Yorulmazlar onlar, bıkmazlar; ertesi gün de gene öyle çalışmayı göze alırlar. Bir sevinç içinde çalışırlar. Öyle didinmek bir mutluluk verir içlerine. Parçada tanıtılan kişiler, aşağıdakilerden hangisi ile nitelendirilemez? A) Aynı konu üzerinde uzun zaman çalışmaktan mutluluk duyan B) Yaşamını, birtakım kurallara göre sürdüren C) Yaşamda bir hedefleri olmayan D) Bir sonuç alamasa bile çalışmayı sürdüren E) Aynı konu üzerinde uzun süre çaba sarf eden 9. Ben konuşmaya bayılırım; mutlaka bir şey bildirmek, fikir alışverişi etmek için değil; söylediklerimi pek bilmesem de bana söylenenleri pek anlamasam da olur. Sevdiklerimin sesini duymak; asıl istediğim işte odur. Sesini duymadığım insan, yüzüme bakışı ne kadar tatlı, olursa olsun -nasıl söyleyeyim- bir resim gibi benden uzaktır. Bu parçadaki gibi konuşan biri için aşağıdakilerden hangisi söylenemez? A) Konuşmanın yakınlaşma sağladığına inanan B) Konuşmaktan hoşlanan C) Konuşmada gaye aramayan D) Biriyle konuşmak için özel bir neden aramayan E) Davranışlardaki inceliği sezebilen 10. “Garip” hareketiyle, şiirin konu olarak alanı genişlemiştir. Şiir, fildişi kuleden uzaklaşıp deniz kıyılarına, ağaç altlarına, dış mahallelere doğru uzanmıştır. Orhan Veli ve arkadaşları savaş öncesi duyarlılığını yaşayan bazı şairlerle birlikte yeni olanaklara yöneldiler. Değişmez zannedilen değerler yitip gitti. Biçimde şiire sonsuz bir özgürlük tanındı. Orhan Veli ve arkadaşları, şiiri insan içine çıkardılar; sokaktaki adamın şiirine yöneldiler. Bu parçada, sözü edilen dönemle ilgili aşağıdakilerden hangisine değinilmemiştir? A) Şiirin yeni konulara yöneldiğine, alanının genişlediğine B) Şiirde alışılmış biçimlerin dışına çıkıldığına C) “Garip” akımını Orhan Veli ve arkadaşlarının başlattığına D) Orhan Veli ve arkadaşlarının bazı şairlerle aynı yolu izlediğine E) Günlük yaşamın, şiirin konuları arasında yer aldığına 11. Bir basitlik var şiirlerinde. Hepsini okuyorsunuz, biri kalmıyor aklınızda. Bir daha okumak, ezberlemek isteğini vermiyor kişiye. Kimini okurken bir umut beliriyor içimizde: “Ozan şimdi güzel bir söz söyleyecek, özlü bir tele dokunacak.” diyorsunuz. Boşa çıkıyor umudunuz, o güzel söz gelmiyor. Soluğu kesiliveriyor ozanın. Çeşitlilik de yok şiirlerinde; hepsi birbirine benziyor. Yaşamayı sevmek diye bir konu tutturmuş, hep onu söylüyor. Yaşamak sevgisine inandıramıyor bizi. O sevgisi kuramsal, sözde kalıyor. Bu parçada sözü edilen şairin şiirleri ile ilgili aşağıdakilerin hangisine değinilmemiştir? A) Ezberlenmesinin zor olduğuna B) Okuyanı kolayca etkilemediğine C) Değişik konuları içermediğine D) Özgün bir söyleyişin olmadığına E) Okuyanda yeniden okuma isteği uyandırmadığına 12. Türkçe sözcüklerin hangi köklerden nasıl kurulduklarını açıklayan bir sözlüğümüz olmamasının sıkıntısını çekiyoruz. Bu eksiklik yüzünden sözcüklerin anlamlarını iyice kavrayamadığımız gibi, yeni sözcükler kurmakta da güçlük çekiyoruz. Sözcüklerin köklerini, öz anlamlarını açıklayan bilim dalı etimolojidir. Bu bilim dalından yararlanamıyoruz. Doğrusunu İsterseniz bu sıkıntıyı duyanlar küçük bir kesim. Yazarlarımızın çoğu kullandıkları sözcüğün hangi dilden alındığına, kaç yüzyıl önce dilimize girmiş olduğuna bakmıyor, aldırmıyorlar. Bu parçada, yazar, aşağıdakilerden hangisine değinmemiştir? A) Türkçenin kullanımında etimoloji sözlüğü eksikliğinin çekildiğine B) Etimolojinin sözcük kökleri ile ilgilenen bir alan olduğuna C) Yazarların çoğunun kullandığı sözcüğün aslına dikkat etmediğine D) Etimoloji sözlüğü eksikliğinin Türkçenin gelişimini etkilediğine E) Günümüzde Türk dili ile ilgili yeterince çalışma 13. Gülmece ve yergi, edebiyat türleri arasında başarılması ayrı koşullara bağlı, ayrı nitelik taşıyan ince bir sanattır. Gülmece yazarı, her şeyden önce çevresine alaycı bir açıdan bakacak karakterde olmalı, karşılaştığı olaylarda ilişilecek sivri noktalar bulan anlayış keskinliğine, kavrayış üstünlüğüne sahip bulunmalı, yakaladıklarını ustaca anlatabilmelidir. İçtenlik ve sanat kaygısı, onda aranacak başlıca nitelikler arasındadır. Parçada aşağıdakilerden hangisine değinilmemiştir? A) Gülmece ve yerginin kendine özgü özelliklerinin olduğuna B) Gülmece yazarı için gözlem yeteneğinin önemine C) Gülmece yazarının başarılı bir anlatımının olması gerektiğine D) Toplumun, gülmece yazılarına ilgi duyduğuna E) Gülmece yazarının dikkat çekici ayrıntıları yakalaması gerektiğine 14. Yaşadığı dönemdeki Fransız toplumu Stendhal’ı tutmamıştır. Bugünkü Fransız toplumu da tutuyorsa; bu olsa olsa duyuş ve düşünüş seviyesinin düne göre ne kadar yükselmiş olduğunu gösterir. Gerçek sanat eserleri kendilerini geç gösterirler, ama bir kere gösterdiler mi hiç eskimezler. Sanat dışı bazı nedenlerle bir süre için köşeye çekildikleri olursa da meydana çıkmakta gecikmezler. Bu parçadan aşağıdakilerin hangisi çıkarılamaz? A) Gerçek sanat eserlerinin değeri ilk anda anlaşılmayabilir. B) Sanat eserinin beğenilmesi her seviyede insana seslenebilmesine bağlıdır. C) Gerçek sanatçılar, eserlerini yaşadıkları günü düşünerek oluşturmaz. D) Büyük eserler, ilk anda ilgi görmese de sonradan değerleri anlaşılır. E) Stendhal’ın yaşadığı dönemde ilgi görmemesi kendisi ile ilgili değildir. 15. Son derece alçakgönüllü bir insandır. Gösteriş ve sonradan görmüşlükten nefret eder. Genel müdürlük günlerinde bile asıl masasına değil; bir kenara attığı tahta sandalyesine otururdu. Başarılarından asla söz etmez, bir başkası söz konusu edecek olsa “Bizi geç beyim!” cümlesiyle hoşlanmadığını hissettirir. Başarılarım arkadaşlarına, çevresine mal etmeye çalışır. Benim başarılı bir eserimi görüyorsanız, biliniz ki o yanımda ve benimle birlikte çalışan arkadaşlarımındır, der. Bu parçada tanıtılan kişi aşağıdakilerden hangisi ile nitelendirilemez? A) Önde görünmekten hoşlanmayan B) Başarılarının anlatılmasına karşı çıkan C) İçine kapanık, insanlardan uzak duran D) Kişisel başarılarının çevresindekilerden kaynaklandığını belirten E) Kendisini başkalarına beğendirmeye çalışmayan CEVAP ANAHTARI 1-D 2-A 3-A 4-E 5-E 6-E 7-B 8-C 9-E 10-C 11-A 12-E 13-D 14-B 15-C