Edebiyât-ı Cedîde şairlerinin hemen hepsi 1860 ve 70’li yıllarda doğmuştur. Bu şairler, ilk şiir denemelerini yaptıkları 1880’li ve 1890’lı yıllarda önlerinde iki şiir tarzı ve iki şiir üstadı vardı. Bunlardan ilki Divan şiiri tarzını sürdüren Muallim Naci, diğeri ise şiirde yenilik yanlısı Recaizade Mahmut Ekrem. Edebiyat-ı Cedîde’nin genç şairlerinin bir bölümü, başlangıçta bu iki şiir üstadından da etkilendiler. Örneğin Tevfik Fikret, Cenap Şahabettin, Hüseyin Suat, şiire bir şekilde Muallim Naci halkasında, Divan şiiri tarzına uygun örneklerle başladılar. Ancak daha sonra, giderek Recaizade Mahmut Ekrem ve Hâmit’in etkisinde, Batı şiirinin yolunu izleyerek yeni tarzda şiirler kaleme aldılar. Çoğu, yeni tarzdaki ilk şiirlerini 1890’lı yıllarda Mektep, Malûmât, Maârif, İrtikâ, Mütalâa, Hazine-i Fünûn gibi dergilerde yayımladı.
Bu şairler, 1896 yılında Servet-i Fünûn dergisinde toplandıktan sonra, ortak bir dil, duyuş ve söyleyiş tarzı oluşturdular. Şiirlerinde genellikle, melâl, hüzün, gerçeklerden kaçma, kötümserlik gibi duygular ağır bastı. Tanzimat’ın birinci kuşak şairlerinin tersine, aşk, tabiat, ölüm gibi bireysel temaları işlediler. Gerçeklerden kaçıp hayale sığınma, romantik ve duygusal aşklar, tabiat karşısında hüzünlenme, hemen hepsinin şiirlerindeki ortak duygular oldu. Bireyci, güzelliği ve biçimi öne alan, sanat sanat içindir ilkesine bağlı bir sanat anlayışını benimsediler. Genellikle parnasizmden ve romantizmden etkilendiler. Alfred de Musset, François Coppee, Lamartine, Sully Prudhome etkilendikleri başlıca Fransız şairlerdi. Bunlardan Cenap, kısmen Verlaine’den ve sembolistlerden de etkilendi.
1896-1901 yılları arasında yazdıklarında, hemen hepsi aynı dil tutumunu sürdürdüler; Batı şiirinin etkisiyle şiirde yeni imgeler kullanmaya çalıştılar. Tanzimat’ın birinci kuşağının tersine, şiirlerini süslü, sanatkârane, kapalı bir dille yazdılar. Vezinde, aruzu tercih ettiler. Hemen hepsi, anjambmanlar ve karşılıklı konuşmalarla, şiiri düz yazıya yaklaştırdılar, Divan şiirinin nazım biçimlerini kendilerine göre değiştirdiler ve sone biçimine rağbet ettiler.
İkinci Meşrûtiyet’in 1908’de ilânından sonra, Edebiyât-ı Cedîde’nin çoğu şairi, giderek bireyci sanat anlayışını terk etti. 1908 sonrasında meydana gelen siyasal olaylar, ortaya çıkan hürriyet havası ve ardından peş peşe çıkan savaşlar (Trablusgarp, Balkan, Birinci Dünya ve Kurtuluş Savaşları) Edebiyat-ı Cedîde şairlerini, toplumsal konuları işlemeye yöneltti. Çoğu şair gibi onlar da bu yıllardan itibaren şiirlerinde istibdat, hürriyet, vatan sevgisi, savaş, orduya övgü, kahramanlık gibi toplumsal konuları ve millî temaları işlemeye başladılar.
İçerikte meydana gelen değişime paralel olarak, Cenap Şahabettin dışında çoğu şair 1908’den sonraki dilde sadeleşme hareketine ayak uydurdu. Şiirlerini Servet-i Fünûn evresine göre daha sade bir dille yazdılar ve hece veznini kullanmaya başladılar. Bu şairlerden Cenap Şahabettin, Ali Ekrem, Hüseyin Suat, Hüseyin Sîret, Fâik Âli, Celâl Sahir gibileri Cumhuriyet döneminde de şiir yazmayı sürdürdü; ancak yenileşen edebiyata ayak uyduramadılar ve edebiyat tarihimizde birer Edebiyât-ı Cedîde şairi olarak kaldılar.
Tanzimat’ın birinci kuşağı, toplumsal konulara ağırlık veren, halkın anlayabileceği sade bir Türkçe kullanmaya çabalayan bir edebiyat anlayışını benimsemişti. Ancak Ekrem ve Hâmit’le Tanzimat’ın toplumcu edebiyat anlayışı, bireyci bir anlayışa ve süslü bir dile yöneldi. Edebiyât-ı Cedîde’ye gelince, bu bireyci anlayış pekişti. Edebiyât-ı Cedîde şairleri, genelde bireysel ıstıraplarını, aşk, tabiat, aile hayatı ve ölüm gibi temaları işlediler. Dili bildirme ve eğitme aracı olmaktan çıkarıp, şiire özgü, sanatkârane bir dilin peşine düştüler. Bunun sonucunda, Türk şiirine alışılmamış sözcük ve tamlamalar ve yeni imgeler getirdiler. Böylece daha işlenmiş, ama kapalı; hatta yapay bir şiir dili oluşturdular. Onlarla birlikte şiirde beyit hâkimiyeti kırıldı, anlam dizelere özgürce yayıldı, karşılıklı konuşmalarla şiir düz yazıya yaklaştırıldı. Divan şiirine özgü klâsik nazım biçimleri değişik biçimlerde kullanıldı, müstezat serbest bir hâle getirildi. Batı şiirinden sone ve terza rima biçimlerine rağbet gösterildi. Şairler alışılmış kafiye düzeninin dışında şiirler yazdılar. Aruzun değişik kalıplarını bir şiirde kullandılar. Şiirde daha çok parnas ve romantiklerin etkisi altında kaldılar.
Servet-i Fünûn dönemi şairleri şunlardır: