Hat sözlükte “ince, uzun doğru yol, birçok noktaların birbirine bitişerek sıralanmasından meydana gelen çizgi, çizgiye benzeyen şeyler ve yazı” gibi anlamlara gelir. Bu kelime özellikle İslam kültüründe, yazı ve güzel yazı (hüsnü’lhat, elhattu’lhasen) manalarında kullanılmıştır. Hüsn-i hat, estetik kurallara bağlı kalarak, ölçülü, güzel yazma sanatıdır; fakat İslam yazıları için kullanılan bir tabirdir.
İslam yazılarını güzel yazma ve öğretme hünerine sahip sanatkara hattat, bu sanata da hattatlık denilmiştir. Hat, sözün veya ruhta cereyan eden fikir ve duyguların alfabe ve yazı vasıtaları ile resmedilmesidir. Nitekim büyük matematikçi Öklid de aynı manaya işaretle; “Hat, her ne kadar maddi aletlerle meydana gelirse de o, ruha ait bir hendesedir.” demiştir.
Abbasiler devrinde gelişen hat sanatı 15.yüzyılda ünlü Türk hattatı Şeyh Hamdullah (1429-1520) ile yeni bir tavır ve şive kazanmış ve o zamanki İslam dünyasının bütün hattatlarının üstadı olmuştur. Onun üslubu Osmanlı hat sanatının gelişmesine geniş ölçüde yol açan bir temel oluşturmuştur. 15.yüzyılda yetişen sanatkarlardan biri de İstanbul Fatih Camii kitabesiyle Topkapı sarayında Sultan Ahmed çeşmesine bakan dış kapının kitabesini yazan Ali bin Yahya Sofi’dir. Süleymaniye Camii kubbesinde yazıyı yazan Karahisari, Osmanlı sanatına güzel fakat süreli olmayan bir üslup getirmiştir.
17.yüzyılda Hafız Osman’la Türk yazı üslubu yeni bir yükseliş devrine girmiştir. Zamanın bütün hattatları ondan ders alıp onun yazı Sanatını benimsemişlerdir. Sultan III.Ahmet ve Sultan II.Mustafa da onun öğrencileri arasındadır. Taş basmasıyla çoğaltılan “Kur’an”larla Hafız Osman’ın şöhreti bugün Hindistan’a ve Cava’ya kadar bütün İslam alemine yayılmıştır. Bundan sonra Mustafa Rakım ve Mehmet Esat Yesari 19.yüzyılda, Kadıasker Mustafa İzzet Efendi ve Yesarizade Mustafa İzzet Efendi çok tanınmış üstatlardır.
Yazı başlı başına bir sanat olduğu gibi dekoratif sanatların zenginleştirilmesinde ve mimaride çok büyük rol oynamıştır. Gerek Selçuklu, gerekse Osmanlı mimarisinden yazıyı çıkaracak olursak bunların pek fakir bir manzara göstereceğine şüphe yoktur. Dekoratif sanatlar için de aynı şey söylenebilir.
Yazı sanatının yanında tuğraları da gözden geçirmek lazımdır. Her sultanın adına arma şeklinde tuğra denilen bir kompozisyon oluşturulmuş ve fermanlar ile önemli vesikaların başına da tuğra çekilmiştir.