YGS Türkçe Deneme Sınavı-19

1. Günümüzün tanınan hatta magazin basınının dahi ilgisini çeken filozofu Zizek'in "Biri Totalitarizm mi Dedi" adlı kitabı neredeyse hiç tanınmaz. Bunun nedeni olarak akla kitabın bir dağıtım ağı olmayan küçük bir yayınevi tarafından yayımlanması geliyor. Ancak asıl neden, kitaptaki tezlerin, doğru diye bilinen birçok düşüncenin çürük yönünü ortaya koyması. Bunun içindir ki kitap bir sessizlik suikastına uğradı.

Bu parçada altı çizili sözle anlatılmak istenen aşağıdakilerden hangisi olamaz?

A) Göz yummak

B) Görmezden gelmek

C) Yok saymak

D) Kayıtsız kalmak

E) Önemsemez görünmek

 

2. Hasan Ali Yücel, Batı kültürünün portatif çadırında kiracı gibi oturmaktansa doğrudan doğruya temeli atıp üzerine yerli yapı kurmayı tercih etmiştir.

Bu cümlede geçen "Batı kültürünün portatif çadırında kiracı gibi oturmak" sözüyle eleştirilen, aşağıdakilerden hangisi olabilir?

A) Kalıcılıktan uzak, yüzeysel biçimde modernleşilmesi

B) Batı'nın kültür ve edebiyatına uzak kalınması

C) Batı kültürünün Doğu'dan üstün tutulması

D) Yerli kültürün Batı'ya tam olarak uyarlanamaması

E) Batılılaşma yolunda yeterli çaba harcanmaması

 

3. Yahya Kemal'in bir şiirinde dört beş tabloluk konu vardır.

Bu cümleden aşağıdaki genellemelerin hangisine varılabilir?

A) Şiir, konusunu genellikle doğadan alır.

B) Şiirde betimlemeye dayalı bir anlatım vardır.

C) Şiirde konu bütünlüğü aramak yanlıştır.

D) Şiir, yoğun bir anlatıma sahiptir.

E) Şiir, daha çok, resme yakın bir sanattır.

 

4. Aşağıdaki cümlelerden hangisi kanıtlanabilirlik açısından ötekilerden farklıdır?

A) "Monte Kristo Kontu", okuyucusunu düşünmeye sevk etmeyen fakat okuyucunun bitirmeden de bırakamayacağı, sürükleyici romanlardan biridir.

B) Yazar, denemelerini topladığı son kitabı "İçimin Sesi"ni yayımlama gerekçesini, kitabın arka kapağında "Sorularım da yanıtlarım da tükenmedi." diyerek açıklıyor.

C) "Aydınlar Savaşı" adlı kitabında yazar, Tanzimat'tan bugüne, yabancı kültürlerin etkisindeki aydınların tutarsızlığını çarpıcı bir dille irdeliyor.

D) Nahit Sırrı Örik, romanında Osmanlı saray hayatına dair gün ışığına çıkmamış renkli olayları, kendine özgü anlatımıyla ortaya koymuş.

E) Garip akımına tepki olarak Mehmet Çınarlı'nın çıkardığı dergi etrafında toplanan bazı sanatçılar, millî-manevi değerlere dayalı, etkileyici bir şiir oluşturdular.

 

5. İstanbul, nasıl ki imparatorluk başkentiyken (her imparatorluk başkenti gibi) üretmekten çok tüketen ve dolayısıyla ihraç etmekten çok ithal eden bir payitaht idiyse Cumhuriyet'in ilerleyen yıllarından itibaren de ülkenin geri kalanını uygarlaştıracağı umuduyla dünya kültürünü ithal edip tüketen öncü kent ilan edildi.

Bu cümleden İstanbul'la ilgili olarak aşağıdakilerin hangisine varılamaz?

A) Üretimden çok tüketim odaklı bir şehir olduğu

B) Cumhuriyet'ten sonra misyonunun bütünüyle değiştiği

C) Ülkeye çağdaş kültürü kazandıracak bir yer olmasının beklendiği

D) Ülkenin modern dünyaya açılan penceresi olarak görüldüğü

E) Türkiye'nin en uygar şehri sayıldığı

 

6. Bekle kar altında kalan buğday tanesi

Yine onun sularıyla yeşereceksin

Gözyaşların çare değil ağlama büyü

Başını dik tutabilirsen boy vereceksin

Bu dörtlükle ilgili olarak aşağıda söylenenlerden hangisi yanlıştır?

A) Doğa İle İnsan arasında bağ kurulmuştur.

B) I. dizede olumsuzluklara sabırla direnmek önerilmektedir.

C) II. dizede olumsuz bir durumun olumlu sonuç vereceği anlatılmıştır.

D) III. dizede yapılan eylemden vazgeçilmesi öğütlenmektedir.

E) IV. dizede koşul gerçekleşmese de İstenen amaca ulaşılabileceği belirtilmiştir.

 

7. (I) Sokak fotoğrafçılarının, amatörlerin çektikleri resimleri sever misiniz? (II) Bayılırım ben onlara; İnsanlar, doğa, eşya, yapılar sahicidir bu görüntülerde, süssüzdür. (III) Kişilerin alnı kırışıklıklar İçinde, kaşları çatık, gözleri hüzünlüyse; doğa kiril, yapılar, yollar, evren eskiyse, tükenmişse suçu ne fotoğrafçının, fotoğrafın? (IV) Röportajı da bu fotoğraflara benzetiyorum; küçümsediğimden değil elbet, önemsediğimden. (V) Başarılı, usta İşi bir röportajda bu yurdun İnsanlarını bulursunuz; baktığımız, çoğu kez görmeden geçiverdiğimiz İnsanları, sokaklar dolusu…

Bu parçadaki numaralanmış cümlelerin hangilerinde neden-sonuç ilgisi söz konusudur?

A) I. ve II.   B) II. ve III.   C) II. ve IV.   D) III. ve IV.   E) IV. ve V.

 

8. (I) Batı uygarlığı, Eski Yunan ve Latin uygarlıkları üzerine kuruludur. (II) Batı kültürü ve sanatı da aynı kaynaktan beslenmiş, mayalanmış; zaman zaman ortaya çıkan parlak beyinlerle sıçrama dönemleri yaşamıştır. (III) Bugün İtalyan, Fransız, Alman ve İngiliz edebiyatı denen birimlerin hiçbiri, bağımsız değildir ve tek başına düşünülemez. (IV) Bir İlişkiler ağı olarak tanımlanabilecek Batı edebiyatında, yazarlar, yapıtlar ve biçimler sürekli bir İç içelik, bir bütünlük sergiler. (V) Günümüzde dünya edebiyatı da küreselleşmekte, ulusal edebiyatlar yerlerini evrensel bir dünya edebiyatına bırakmaktadır.

Bu parçada numaralanmış cümlelerden hangileri, anlamca birbirine en yakındır?

A) I. ve II.   B) I. ve III.   C) II. ve III.   D) III. ve IV.   E) IV. ve V.

 

9. Millî takımımızın pozisyona girme ve gol atma konusunda sorun yaşayamadığını ancak çok gol yediğini söyledi.

Bu cümledeki anlatım bozukluğunun nedeni aşağıdakilerden hangisidir?

A) İsim-fiil eklerinin yanlış kullanılması

B) Bağlacın yanlış kullanılması

C) Tamlayan eksikliği

D) Özne eksikliği

E) Yeterlilik eyleminin yanlış kullanılması

 

10. Boğaziçi, erguvan ağaçlarının pembe çiçekli elbisesini giyerek (I)muhteşem bir tabloya dönüşür. İstanbul'un (II)doğal türlerinden olan bu ağacın, İlkbahar aylarında açan eflatun, pembe, İlla tonlarındaki yaprakları, (III)adeta bir çiçek topunu andırır. Yaprakları salkım salkım olan erguvan, sonbahar aylarında fasulye (IV)benzeri tohumlar bırakır. Oysa yapraksız hâli, çalıyı (V)andıran cılız bir ağaçtır.

Bu parçadaki numaralanmış sözcüklerden hangisi çıkarılırsa anlamda daralma veya değişme olmaz?

A) I.   B) II.   C) III.   D) IV.   E) V.

 

11. Aşağıdaki cümlelerde altı çizili sözcüklerin hangisinde ünsüz yumuşaması yoktur?

A) Sakız Hanım, akşama doğru udu eline alır, çalmaya başlardı.

B) Kitapçıya, gitar metodu aradığını söyledi.

C) Zigana Geçidi'ne iyice yaklaşmışlardı.

D) Kendi başına gidip kursa kaydolmuştu.

E) Lisede Ege adında bir arkadaşımız vardı.

 

12. Öğretmen sorar:

– "Keşifler Çağı'nda kimler dünyayı keşfe çıkmış?" Öğrenci yanıtlar:

– "İspanyollar, Portekizliler, Hollandalılar…"

Bu parçada, aşağıda verilen noktalama işaretlerinden hangisi gereksiz kullanılmıştır?

A) İki nokta (:)

B) Tırnak işareti ("")

C) Kesme işareti (')

D) Virgül (,)

E) Üç nokta (…) 

 

13. Haydarpaşa Tren Garı (I), İstanbul'un kentsel dokusuna damgasını vurmuş (II), onun tarihiyle (III), kültürüyle özdeşleşmiş yapılardan biri. Burası (IV), iş ve aş uğruna Anadolu'dan vagon vagon akıp gelen insanların İstanbul'a ilk baktıkları yer. Gar (V), iki yıl önce büyük bir tehlike atlattı: Kasım 2010'da çıkan yangın (VI), Haydarpaşa'nın çatısına büyük zarar verdi.

Bu parçada numaralanmış virgüllerden (,) hangileri ötekilerden farklı görevde kullanılmıştır?

A) I. ve II.   B) II. ve III.   C) II. ve VI.   D) III. ve V.   E) IV. ve VI.

 

14. (I) Ev sahibesine basamaklarda raslamamayı başarmıştı. (II) Beş katlı yüksek bir binanın tavan arasındaki küçük odası, bir barınaktan çok, bir dolabı andırıyordu. (III) Onun yemeklerini hazırlıyan ve diğer işlerine bakan ev sahibesi, aşağı kattaki bir dairede oturuyordu. (IV) Sokağa her çıkışında onun mutfağından geçmesi gerekiyordu ve mutfak kapısı sürekli açıktı. (V) Genç adam, kapının önünden her geçişinde, ev sahibesine olan borçlarını anımsıyor ve derin bir mahcubiyet duygusuyla sarsılıyordu.

Bu parçadaki numaralanmış cümlelerin hangilerinde yazım yanlışı vardır?

A) I. ve III.   B) II. ve III.   C) II. ve IV.   D) III. ve IV.   E) III. ve V.

 

15. (I)Çoğu (II)günümüze kalamayan bu yapıların (III)kimilerini, Avrupalı (IV)sanatçıların çok eski dönemlerde yaptıkları resimlerde veya Osmanlı (V)minyatürlerinde görebiliyoruz.

Bu cümledeki altı çizili sözcüklerden hangisi iyelik (tamlanan) eki almamıştır?

A) I.   B) II.   C) III.   D) IV.   E) V.

 

16. Aşağıdaki dizelerin hangisinde, ayraç içinde verilen dil bilgisel öğe yoktur?

A) Baktık bir evin bahçesi, ilk defa bir evin bahçesi başını almış gidiyor (belirtili ad tamlaması)

B) Bir çocuk Grenoble'da İtalyan mahallesinde bir çocuk görüyor ilk (belgisiz sıfat)

C) Deniz kıyısındaki o her akşamki kahve birdenbire tutup batıyor (sıfat tamlaması)

D) Ne varsa umutlu umutsuz sıkıntılı sıkıntısız o cumartesi akşamları, frengili ağaçlar çekip gidiyor (ilgeç öbeği)

E) Yeşil zeytin, limon gibi bir İstanbul sarısı kalıyor geriye (belirtisiz ad tamlaması)

 

17. Bir insanı, (I)ancak gerçekten uyuyorsa uyandırmak mümkündür (II)ama uyumuyor da uyuyormuş gibi (III)yapıyorsa dünyanın bütün gayretlerini sarf etseniz boşunadır.

Bu cümledeki numaralanmış sözcüklerin tür özellikleri, aşağıdakilerin hangisinde doğru verilmiştir?

A) Bağlaç       İlgeç                           Zarf-fiil

B) İlgeç           Dönüşlülük adılı         Birleşik eylem

C) İlgeç           Bağlaç                        Birleşik zamanlı eylem

D) Bağlaç       İlgeç                           Birleşik eylem

E) Bağlaç        Bağlaç                        Basit zamanlı eylem

 

18. Aşağıdakilerin hangisinde, cümlenin öğeleri ayraç içinde yanlış verilmiştir?

A) 1950'li ve 60'lı yılların İstanbul'u; sokakları, dükkânları, kirli fabrikaları, gemileri, at arabaları, insanları ve ilk bakışta fark edilemeyen ruhuyla Ara Güler'in fotoğraflarında canlanır, (nesne, ilgeç tümleci, dolaylı tümleç, yüklem)

B) Ara Güler'in fotoğrafları, Boğaz'ı görerek yaşamanın mutluluğunu bilen İstanbullulara gemileri seyretmenin zevkini ısrarla hatırlatır, (özne, dolaylı tümleç, nesne, zarf tümleci, yüklem)

C) İstanbul'a nasıl bakılacağını, onda görülecek güzelliğin ne olduğunu lise yıllarımda Ara Güler'in fotoğraflarından öğrendim ben. (nesne, zarf tümleci, dolaylı tümleç, yüklem, özne)

D) Ara Güler, içinde yaşarken fark edemediğimiz, ancak uzun süre ayrı kalıp geri dönünce ya da eski fotoğraflara bakarken görebileceğimiz ayrıntıları alçak gönüllülük içinde kaydetmiş, (özne, nesne, zarf tümleci, yüklem)

E) Dünyada ünlü yazarların, sanatçıların fotoğrafçısı olarak tanınan Ara Güler, 1994'te benim ilk kez fotoğrafımı çektiğinde artık yazar olarak tanınmaya başladığıma beni inandırmıştı, (özne, zarf tümleci, dolaylı tümleç, nesne, yüklem) 

 

19. (I) Kadın, mektubu okudu, gülümsedi. (II) Anahtarı kutudan alıp cebine koydu. (III) Sonra pencereye yaklaştı, boş sokağa baktı. (IV) Boş sokaklar insana her zaman hüzün verir. (V) Sinirleri çelikten sanılan bu kadın, orada, sessizce ağladı.

Bu parçada numaralanmış cümlelerle ilgili olarak aşağıda söylenenlerden hangisi yanlıştır?

A) I. cümle, içinde tamlama bulunmayan, bağımlı sıralı bir cümledir.

B) II. cümle, içinde birden çok tümleç bulunan birleşik cümledir.

C) III. cümlede yüklem ortaklığı söz konusudur.

D) IV. cümle, öznesi sıfat tamlaması olan basit bir eylem cümlesidir.

E) V. cümle, yan cümleciği özne olan birleşik cümledir.

 

20. Ne senden önce, ne senden sonra ben kimseyi sevmedim.

Bu cümleyle ilgili olarak aşağıdakilerin hangisi söylenemez?

A) "Ne … ne" bağlaç olarak kullanıldığı için cümlede virgüle (,) gerek yoktur.

B) "senden" sözcükleri dolaylı tümleç görevindedir.

C) Yüklemin olumsuz biçimde kullanılması, cümlede anlatım bozukluğuna yol açmıştır.

D) Yüklem, geçişli bir eylemdir.

E) Bir sözcükte kaynaştırma ünsüzü kullanılmıştır.

 

21. İletişim çağının insanları olarak önceki çağın insanlarına oranla daha iyi bilgilendiğimiz; dünyadaki olayları, durumları, düşünceleri daha iyi izleyebildiğimiz ileri sürülebilir mi? Dünyanın bir ucunda söylenen bir sözü ya da yaşanan bir olayı öbür ucunda duyabilmek ya da görebilmek, daha iyi bilgilenmek anlamına gelir mi? İletişim araçları nesnel olarak bilgi aktarıyorsa, gerçeklere bağlı kalıyorsa gelir elbette… Ne var ki çok çeşitli çıkarlar ve engeller, devletler düzeyinden kişiler düzeyine, gerçeklere bağlı kalmaya olanak tanımıyor çoğu kez. Çıkarlara, çıkarların çizdiği politikaya ters düşülmediği kadar nesnel olunabiliyor, gerçeklere bağlı kalınabiliyor. Çıkarlar gerektirdiği anda abartmalar, gerçekleri gizlemeler, çarpıtmalar, saptırmalar her şeyi bir anda denetime alıveriyor.

Bu parçada asıl söylenmek istenen, aşağıdakilerden hangisidir?

A) Çağımızda iletişimin çok daha hızlı ve etkili olması, iletişim araçlarına duyulan güveni artırmamıştır.

B) İletişimde teknolojiden yararlanılması, haber alma ve vermenin eski değer ve önemini kaybetmesine yol açmıştır.

C) Çağımızda yaygınlaşmış ve kolaylaşmış olmasına karşın iletişimin güvenilir bilgi aktardığından emin olunamaz.

D) Hangi teknolojileri kullanırsa kullansın gerçeği aktarmayan iletişim kanalları, gözden düşecektir.

E) Teknolojinin iletişim alanını ele geçirmesi, doğru haberlerin, gerçeklerin aktarılmasını engellemektedir.

 

22. Toplumumuz, "çifte standart" kavramını, engin pratiğinden ötürü, yakından tanıdığı alelade "ikiyüzlülük"le karıştıran bir yaklaşımla, içeriğini boşaltarak, anlamını çarpıtarak ulu orta bir eleştiri ve suçlama ifadesi olarak yerli yersiz kullanıyor. Çifte standart, herkes için seçilmiş değerler üzerine kurulu, aynı noktaları nirengi almış, içeriği değişmeyen bir ölçünün, aynı koşullar içindeki kişilere ya da gruplara karşı, işine geldiği gibi farklı kullanımı demektir. Değişen içerikler, nitelikler, durumlar ve koşullarla tutum yenilemenin, çifte standart uygulamakla hiçbir ilgisi yoktur.

Bu parçada üzerinde durulan, aşağıdakilerden hangisidir?

A) Toplumumuzda kavramlarla düşünme alışkanlığının olmadığı

B) Ülkemizde sanat ve düşünce yaşamının çifte standarda dayandığı

C) Günlük yaşamımızda pek çok sözün yanlış anlamda kullanıldığı

D) Bir kavramın yanlış kullanımı ve doğrusunun ne olduğu

E) Çifte standarda dayalı bir sistemin başarısız olacağı

 

23. Sanat, özellikle de edebiyat, gerçeği yansıtan bir ayna olmakla yetinmez. H. Taine'in de söylediği gibi, yalnızca tarihsel bir an'ın ürünü değildir edebiyat. Tarihsel an'ın içine karışmak da ister. Bunu da okurlarını yönlendirerek yapmaya çalışır. "Bu, şöyle de olabilirdi, böyle de olabilirdi." der. Okurun önüne yeni olasılıklar koyar.

Bu parçada vurgulanan düşünce aşağıdakilerden hangisidir?

A) Edebiyat, tarihsel bir belge niteliği taşımalıdır.

B) Edebiyat, yaşamı yansıtırken onu değiştirme amacı da taşır.

C) Sanat yapıtları, yalnızca oluşturuldukları dönemin olaylarından değil tarihten de esinlenir.

D) Bir yazar, yalnızca tarihî gerçeklerle yetinmez; bu gerçeklerin tanıklarını da okurla buluşturur.

E) Sanatla uğraşanlar, toplumla ilgili sorumluluklarının bilincinde olan kişilerdir.

 

24. (I) Aydınlar; seçkin konumları, bilgileri, düşünme güçleri, konuşma yetenekleriyle toplumsal bilincin oluşmasında, gelişmesinde önemli etkileri olan kişiler. (II) Ama "aydın" nitelikleri edinince insanın kötü eğilimlerinden bir çırpıda kurtulduğu da sanılmamalı. (III) İnsan, kültürlü de olsa kültürsüz de olsa gene insandır; iyi ya da kötü olabilir, bireysel çıkarları için toplumsal çıkarları çiğneyebilir. (IV) Bir toplumda aydınların sayısının artması, etkinliklerinin gelişmesi özlenen bir gelişmedir. (V) Kuşkulanan, araştıran, sorgulayan, tartışan, vardığı çözümleri başkalarıyla paylaşan insanların çoğalması toplumsal gelişmenin en büyük güvencesidir. (VI) Yine de bu durum, insanların düşünmeyi, yargılara varmayı aydınlara bırakmasını gerektirmez. (VII) Bir toplumda aydınların ulaştığı çözümler ve sunduğu öneriler de eleştirilmeden, değerlendirilmeden benimsenmemelidir.

Bu parça iki paragrafa bölünmek istense ikinci paragraf numaralanmış cümlelerden hangisiyle başlatılmalıdır?

A) II.   B) III.   C) IV.   D) V.   E) VI.

 

25. (I) Bilindiği gibi, masallar herkes içindir ama özellikle çocukların ilgisini çeker; en çok çocukları büyüler. (II) Çocukların hayal dünyalarını zenginleştirerek onları büyüleyen masallara bir yenisi daha eklendi: Levent Turhan Gümüş'ün yazdığı "Dalgacık ile Yakamoz'un Masalı". (III) Bu masalda, denizde sürekli köpüklere bölünmekten çok sıkılan minik Dalgacık'ın hayalindeki yeri bulabilmek için çıktığı yolculuk anlatılıyor. (IV) Bu yolculuğunda Dalgacık'a Kaptan Nemo'dan Zümrüdüanka'ya kadar birçok eski dost eşlik ediyor. (V) Masalcı, bazen süslü bazen de yalın anlatımıyla çocuklara yepyeni bir dünya sunuyor kitabında. (VI) Okurken insana Samed Behrengi'nin "Küçük Kara Balık"ının tadını veren masalda, masal kahramanının hep iyiler ve yardımseverlerle karşılaştığı bir kurgu tercih ediliyor.

Bu parçadaki numaralanmış cümlelerden hangisi düşüncenin akışını bozmaktadır?

A) II.   B) III.   C) IV.   D) V.   E) VI.

 

26. Yetmişli yıllarda New York'ta bir sinema yapımcısının dairesinde kalmıştım. Bu dairede kitap yoktu. Sadece, Wagner ve Mozart plaklarının yanında kalın bir cilt gördüm. Hemen o akşam okumaya başladım. Bu kitapsız evdeki tek basılı eser, edebiyat başyapıtlarının kısaltılmış hâlini içeren büyük bir kitaptı. On sayfalık "Savaş ve Barış", birkaç sayfalık Balzac, niçin öldürdüğü belli olmayan Raskolnikov… Dünya edebiyatının en büyük yapıtları bu kitaptaydı ama eksik, kesilmiş biçilmiş, kırpılmış olarak. Böyle bir çalışma ne ifade edebilir ki?.. Tanrım, böylesi bir saçmalık için ne muazzam bir emek harcanmış, dediğimi hatırlıyorum.

Bu parçanın yazan aşağıdakilerin hangisinden yakınmaktadır?

A) Yazınsal yapıtların, özelliklerini yitirecek biçimde özetlenmesinden

B) Müziğe verilen değerin edebiyata verilmemesinden

C) Kitaptaki seçkinin iyi yapılmamış olmasından

D) Kütüphanelerde yeterince kitap bulundurulmamasından

E) Sinemacıların yazınsal yapıtlara film gözüyle bakmasından 

 

27. Büyük şiirler yazabilmek için yetenekli bir şair olmak yetmiyor, yoğunlaşmak da gerekiyor. Yoğunlaşma sırasında şair bütün vücuduyla düşünmeye başlar. O ana kadar özümsenen kültürel birikim, eyleme geçer. Düşünce de buna göre işlemeye ve evreler oluşturmaya koyulur. Bu, bir oluşuma hazırlanma, sancılar çekme dönemidir. Bir bitkinin her yöne büyümesi gibi bir arayış sürecidir bir bakıma. Sonra ilk dizeyi doğurma anı gelir. Artık sona gelinmiştir. Dizeler birbiri ardına akar gider.

Bu parçanın yazılma amacı aşağıdakilerden hangisidir?

A) Şairin şiir yazarken yaşadığı süreci anlatmak

B) Şiirin ne kadar zor bir edebiyat dalı olduğunu göstermek

C) İlk dizenin şiirin geri kalanı için belirleyici olduğunun altını çizmek

D) Düşüncenin şiirin kalıcı olmasını sağladığını vurgulamak

E) Yoğunluk özelliği gösteren şiirlerin daha evrensel olacağını belirtmek

 

28. "Yeni Gelişen Öncü Tiyatroya Yer Var mı?" başlıklı yazıda şöyle deniyor: "İster resmî ister özel tiyatrolar olsun, değerli yapıtları seçmek, tiyatroyu geliştirmeye çalışmakla birlikte -belki bunlardan daha çok- yerleşik zevki kollayacaktır. Bunun aksini düşünmek, tiyatroyu açmadan kapamakla birdir." Bu sözler derme çatma tiyatrolar için veya bir iki yıldızlaşmış sanatçının çevresinde kurulan tiyatrolar için doğru olabilir. Ama Devlet Tiyatroları, Belediye Tiyatroları için böyle düşünmemek gerekir. Birkaç sahneyi birden halka açabilen, seçkin oyuncuları ve yönetmenleri olan bu kurumlar, onca tiyatroya eklenecek bir deneme tiyatrosunda öncü oyunlar oynatmakla tehlikeye girmez. Denenmemişi denemek, yeniye giden yolları açık tutmak büyük kurumların işidir. Örneğin İstanbul Şehir Tiyatroları için bu "yapılamayan" değil, yalnızca "yapılmayan" bir iştir.

Bu parçada aşıl anlatılmak istenen, aşağıdaki yargıların hangisinde verilmiştir?

A) Tiyatronun satışa bağlı bir kurum olarak görülmesi yanlıştır.

B) Güçlü tiyatrolar, tiyatroyu geliştirme sorumluluğunun gereklerini yerine getirmelidir.

C) Büyük tiyatroların nitelikli oyunları sahneye koymakta kararlı olmaları gerekir.

D) Her tiyatro, popüler özellik taşımayan, öncü oyunlar sahneleyebilecek güçte olmalıdır.

E) Tiyatroların, halk zevkine seslenerek ayakta kalması mümkün değildir.

 

29. Son yirmi yıl, yazanların çoğalıp okuyanların azaldığı bir dönem oldu. Bunda kuşkusuz yayıncılıktaki gelişmelerin de büyük payı var. Seçiciliğin yok olması, yazarın "halka inmesi", belediye başkan adayı mantığıyla kitle edinme çabaları, iletişim olanaklarının sınırsızlaşması, eli kalem tutanları yazar etti. Yazar, magazin nesnesi; edebiyatsa tekdüze, çorak, anonim dille yapılan bir eğlence aracı oldu. Kestirme yoldan, zaman yitirmeden yazın dünyasında yer edinme kaygısı, sıradan okur olmanın bile önünü kesiyor. Şimdilerde kiminle tokalaşsanız elinize birkaç kitap birden tutuşturuyor. Okumak bir yana, birbirlerinin adını bile duymamış yüzlerce yazar dolaşıyor ortalıkta.

Bu parçada, aşağıdaki sorulardan hangisinin yanıtı yoktur?

A) Kitap yayıncılığı hakkında ne söylemek istersiniz?

B) Günümüzde yazarların sayısındaki artışı nasıl değerlendiriyorsunuz?

C) Magazinleşme ile çalakalem yazma arasında bir ilişkiden söz edilebilir mi?

D) Yazarların birbirlerinin kitaplarından pek de haberdar olmadıkları söylenebilir mi?

E) Günümüz okuru metin türlerinden hangisini tercih ediyor dersiniz?

 

30. Bir grup bilim adamı pirelerin farklı yükseklikte zıplayabildiğini görür. Birkaç pireyi toplayıp otuz santimetre yüksekliğindeki bir cam fanusun içine koyarlar. Altlarındaki metal zemin ısıtılır. Pireler zıplayarak kaçmaya çalışır ama tavandaki cama çarparak düşerler. Zemin de sıcak olduğu için tekrar zıplarlar, başlarını tekrar cama vururlar. Pireler, cama vura vura o zeminde otuz santimetreden fazla zıplamamayı öğrenirler. Bundan sonra deneyin ikinci aşamasına geçilir ve tavandaki cam kaldırılır. Zemin tekrar ısıtılır. Tüm pireler eşit yükseklikte, yani tam otuz santimetre zıplar. Üzerlerinde cam tavan yoktur, daha yükseğe zıplama imkânları vardır ama buna hiçbiri cesaret edemez.

Bu parçada asıl anlatılmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?

A) Canlıların karşılaştığı ortak sorunlar, ortak bir engele dönüşür.

B) Canlıların acıya dayanabilme sınırı, birbirinden farklıdır.

C) Canlıları sınırlayan, dış engeller değil, deneyimleriyle edindikleri iç engellerdir.

D) Canlılara bir alışkanlık kazandırmak için onları zorlamak şarttır.

E) Bilimsel deneylerin amacı insani gelişmeyi hızlandırmaktır.

 

31. "Düşünce romanı" terimi, ilk kez, eleştirmen Semih Gümüş'ün Adalet Ağaoğlu'nun romanlarını tanımlarken kullandığı bir kavram. Ondan sonra birçok eleştirmen de Adalet Ağaoğlu için aynı kavramı kullandı. Gerçekten de onun pek çok romanı, Türk toplumunun belirli dönemlerdeki toplumsal dönüşümünün tarihî ve sosyolojik incelemesi olarak okunabilir. Bu romanlarda boy gösteren her karakter, belirli bir yerin ve zamanın ürünüdür.

Aşağıda Adalet Ağaoğlu'nun romanlarıyla ilgili olarak verilen

I. Adalet Ağaoğlu, "Romantik Bir Viyana Yazı"nda, peşinden sürüklenen okuru ile iş birliği içinde romanı yaratan bir yazar kurgulayarak yazarı bir roman figürü hâline getirir.

II. "Ölmeye Yatmak" romanında Cumhuriyet devrimleri, Atatürk'ün ölümü, Varlık Vergisi, Kore Savaşı, Marshall Yardımı gibi olaylar karakterlerin hayatlarındaki kişisel olaylarla kesişir ve onların seçimlerini etkiler.

III. "Fikrimin İnce Gülü"nde 1950'li yıllarda başlayan demokratikleşme çabaları, propaganda aracı olarak köye gönderilen mavi Ford'un karakterler üzerindeki etkisi, Almanya'ya işçi olarak giden ilk kuşaktan Bayram'ın otomobil tutkusu 70'li yıllara kadar gelen bir panorama olarak sunulur.

IV. "Üç Beş Kişi" romanında feodal ve toprağa bağımlı geçmişinden silkinen, yeni bir endüstri ve kapitalizm merkezi olarak gösterilen Eskişehir'deki eski bir toprak ağasının üç kuşakta yeni bir iş adamına evrimleşmesi anlatılır.

V. Yazar, "Yaz Sonu" adlı romanında olayların geçtiği yer olan Side'nin Antik dilde "nar" anlamına gelmesini, açılıp parçalandığında kişiler ve cinsiyetler arasındaki bölünmeyi ve yabancılaşmayı simgeleyen bir metafor olarak kullanır.

yargılarından hangileri bu parçada öne sürülen düşünceyi örneklendirmez?

A) I. ve II.   B) I. ve V.   C) II. ve III.   D) III. ve IV.   E) IV. ve V. 

 

32. Şiir, yaşadığımız hız çağında baş tacı olacakken öykü ve roman karşısında yeterli ilgiyi görmüyor. Okurların ilgisi olmayınca yayıncı da dağıtımcı da kitapçı da uzak duruyor şiir ve öyküden. Dergilere oluk oluk şiir ve öykü akmasına karşın! Haddimizi aşarak bu duruma şöyle bir yorum getirebilir miyiz? Öykü, özellikle de şiir, istediği kadar entelektüel bir etkinlik olsun; oylumu, kuşatıcılığı, sürükleyiciliği, kışkırtıcılığı, etkisi bakımından günümüz edebiyat okurunun ilgisini çekmiyor. Karmaşık bir hayatla boğuşurken yazılmakta olan şiir ve öykünün anlattıklarını sıradan, boyutsuz ve yavan bulanların sayısının epeyce olduğunu biliyorum. Aklıma, özellikle şiire elini sürmeyen ama iyi bir roman okuru bir arkadaşımın "Niye şiir okumuyorsun?" soruma verdiği yanıt da geliyor ister istemez: "Arkadaş, sizin şairler çok dertli, hep kederlerini anlatıyorlar. Hem de bazen bunları bir hezeyana dönüştürerek…"

Bu parçada, aşağıdakilerin hangisine değinilmemiştir?

A) Kimi edebî türlerin, yayınevleri ve kitapçılar tarafından tercih edilmediğine

B) Şiiri yeterince hacimli ve derin bulmayan bir okur kitlesi olduğuna

C) Acılarını abartarak anlatan şairlerin kimi okurlardan tepki gördüğüne

D) Halkın lirik şiirlerden çok toplumcu şiirler okumak istediğine

E) Değişen yaşam koşullarının, okuru şiir ve öyküden uzaklaştırdığına 

 

33. Amerikalı şair Robert Frost, "Şiir, çeviride kaybolan şeydir." düşüncesiyle şiir çevirisine aşılması zor, yüksek bir set çekmiştir. "Şair, içinde bulunduğu kozmik dünyadan sözcükleri alır ve şiiri, söylediği dile çevirir. Şiir çevrilemez çünkü gramer çevrilemez. Şiirin içinde bir mesaj vardır, sadece o mesaj başka dile aktarılabilir." sözleri Fazıl Hüsnü Dağlarca'ya, "Hiçbir şiir, tadından bir şeyler yitirmeden bir başka dile aktarılamaz." sözü ise Dante'ye aittir. Edebiyat tarihinde hak ettikleri yeri almış bu şairlerin sözleri, çevirmenin boynuna vurulmuş prangalar gibi yıllardır etkisini gösterir durur. Bu beylik laflar, buyurganlığın tüm gücüyle zihinleri tutsak eder ve ön yargılarla doldurur. Mümkün olduğuna inandığı hâlde pek çok çevirmen, bir şiirdeki duyguyu başka bir dile aktarma cesaretini gösteremez. Bu da ister istemez bize, ön yargıları yok etmenin bir atomu parçalamaktan zor olduğunu söyleyen Einstein'i anımsatır.

Bu parçadan aşağıdakilerin hangisine ulaşılamaz?

A) Şiirin çevrilemeyeceği düşüncesinin yıllar boyunca pek çok çevirmene yön verdiğine

B) Ön yargıları yıkmanın çok zor hatta imkânsız bir şey olduğuna

C) Çeviri hakkındaki kimi düşüncelerin çevirmenler tarafından önemsendiğine

D) Şiir çevirisinde önceliği üsluba değil, içeriğe vermek gerektiğine

E) Şiirin başka dile çevrilemeyeceği düşüncesinin yanlış olduğuna

 

34. Her zaman savunageldiğim ilke; düşünce özgürlüğünün, demokrasinin ve daha genel olarak insan yaşamının temel niteliklerinden biri olduğudur. Bu bakımdan, düşünce suçu diye bir şeyin demokrasilerde olmaması, zararlı düşüncelerin de söylenmesinden korkulmaması gerektiğini, zararlı düşünceler söylenmeden hangi düşüncelerin doğru ve yararlı olduğunun anlaşılamayacağını, sonuç olarak da sağlıklı düşüncelerin toplumda içtenlikle benimsenemeyeceğini her zaman ve her fırsatta söyledim.

Bu parçadaki gibi düşünen birinin, aşağıdakilerden hangisini söylemesi beklenemez?

A) Demokrasi, karşıt düşüncelerin bir arada yaşadığı bir rejimdir.

B) Demokrasilerde her insan özgürce düşünme hakkına sahiptir.

C) Yararlı düşüncelerin anlaşılabilmesi için zararlı düşüncelerle karşılaştırılması gerekir.

D) Demokratik bir yönetim, farklı düşünmeyi suç kapsamından çıkarmalıdır.

E) Düşünceler, yararlı ve yararsız diye sınıflandırılmaz.

 

35. Cumhuriyet'in ilk yıllarından itibaren Anadolu'nun çeşitli yörelerine dağılan aydınlar, gittikleri yerlerde pek çok saz şairi ile karşılaşmış ve onları çeşitli yayın organları aracılığıyla edebiyat dünyamıza tanıtmışlardır. Bunlardan en önemlisi, bir kutlama sırasında Ahmet Kutsi Tecer tarafından fark edilen Âşık Veysel olmuş; böylece âşıklık geleneği bir canlılık kazanmıştır. Radyolarda âşıklarla ilgili programlar yapılmış, plak ve kasetler doldurulmuş, yurt içinde ve yurt dışında çeşitli festivaller düzenlenmiştir. Bütün bu çalışmalar saz şiirinin günümüze kadar devam etmesini sağlamıştır. Günümüz saz şairleri; dil, ölçü ve nazım şekli olarak halk şiiri geleneğini devam ettirmiş; eskiden olduğu gibi aşk, doğa vb. temaların yanı sıra sosyal ve siyasal konuları da ele alıp işlemişlerdir.

Bu parçada, aşağıdakilerin hangisinden söz edilmemiştir?

A) Âşık Veysel'in keşfiyle aydınlar arasında halk edebiyatına olan ilginin arttığından

B) Cumhuriyet Dönemi saz şairlerinin şiirde toplumsal konulara yer verdiğinden

C) Halk şiiri geleneğini devam ettirenlerin halk edebiyatının özüne sadık kaldığından

D) Halk şiirinin 20. yüzyıl teknolojisiyle yaygınlaştırıldığından

E) Saz şairlerinin tanınmasında aydınların önemli katkıları olduğundan

 

36. Enver Gökçe'nin şiirleri birer kavga çağrısıdır. Her çağrı gibi sözünü açıkça söyler. Onun şiirinde söyleyişten çok söylenen önemlidir. Belki de halk şiirinin anlaşılırlığına, yalınlığına yaslanması bu çerçevede açıklanabilir. Halk şiirinin kalıplarını kendi özgün şiir yapısı içinde kullanışı, söyleyişine bu etkinin kazandırdığı dirilik, 1940 kuşağı içinde ayrı bir yere getirmektedir Gökçe'yi.

Bu parçada Enver Gökçe ve onun şiiriyle ilgili olarak aşağıdakilerin hangisine değinilmemiştir?

A) İletisi olan şiirler yazdığına

B) Biçimden çok özü önemsediğine

C) Süssüz bir anlatımının olduğuna

D) 1940 kuşağı içindeki yerine

E) Günümüzde etkisini yitirdiğine 

 

37. Dünyanın bütün kültür değerlerine başvurmak zorundayız. Ancak —- Bir Türk romancısı, bir halk hikâyecisinin Köroğlu Destanı'nı nasıl anlattığını bilmiyorsa, bir masalcının ustalığına varamamışsa, Dede Korkut'u okumamışsa, Yunus'u ezberlememişse, Karacaoğlan'ı, Pir Sultan'ı yüreğinin derinliğinde duyamamışsa, Yaşar Kemal'i, Orhan Kemal'i hatta Orhan Pamuk'u bilmiyorsa onun bir Homeros'u da anlayabileceğini sanmıyorum. Aynı şekilde bir Franz Kafka'ya, bir Anton Çehov'a, bir James Joyce'a varabileceğine inanmıyorum.

Bu parçada boş bırakılan yere aşağıdakilerden hangisi getirilebilir?

A) bu eserleri, mümkünse çevirilerinden değil orijinallerinden okuduktan sonra.

B) eski edebiyatımızı öğrendikten sonra.

C) yazılı kültür değerleri kadar sözlü değerleri de inceledikten sonra.

D) bunlarla ilgili yazılmış eleştiri yazılarını okuduktan sonra.

E) kendi kültür değerlerimiz ile yetiştikten sonra.

 

38. Kimileri, karınları doyduğu zamanlarda iyimser, puslu ve kapalı havalarda karamsar olduklarını düşünürler. İyimserlik, karamsarlık, kötümserlik böyle sığ kavramlar değildir. Bunlar, beraber anıldıkları düşünceler ve beslendikleri kaynaklar çevresinde anlam kazanır. İyimser ya da karamsar bir bakış açısına sahip olmak önemli değildir, bunlardan biri herkeste vardır nasıl olsa. Önemli olan, kendi içindeki iyimserliği ya da karamsarlığı dengeleyecek, güçlü, dayanıklı bir bakış açısına sahip olmaktır. Buna sahip değilseniz yaşamın getirdiği dalgalanmalara, yalpalamalara karşı korumasız kalır; iyimserlikle kötümserlik arasındaki uçurumlarda yuvarlanır durursunuz.

Bu parçada aşağıdakilerden hangisi yoktur?

A) Kimi yerleşik düşünceleri çürütmeye yönelme

B) Olay ve durumlara bakış açısının önemine vurgu yapma

C) Tanımlama yoluyla kavramları ayırt etme

D) Bir eksikliğin yaratacağı durumu somutlaştırma

E) Bir durumu belli bir koşula bağlama

 

39. Karagöz'e, ezilen halkın simgesi gözüyle bakılıyor. Ben öyle bakmıyorum. Bana göre Karagöz, kaba kuvvettir. Okumuşların, ince ve duygulu şeyleri merak edenlerin karşısındaki eşkıyadır. Kendisinin bilmediklerini bildiği için ikide bir Hacivat'ı pataklar. Hacivat ise sağduyudur, bilgi ve düşüncedir. Ben ona bir de yazarlık, şairlik yükledim. Çünkü toplum içinde sürekli ezilen şairin yazgısı ile Hacivat'ın yazgısı, aynı kalemden çıkmış gibidir.

Bu parçada aşağıdakilerin hangisinde verilenler ağır basmaktadır?

A) Tartışma – örnekleme

B) Açıklama – örnekleme

C) Karşılaştırma – öyküleme

D) Açıklama – tanık gösterme

E) Tartışma – karşılaştırma

 

40. Bahçemde ıslak toprağın, odamda eski kitapların kokusu, aklımdaysa hüznü var gözlerinin, ellerinin. Garip bir serinlik içinde yüzüyor dışarıda ağaçlar. Açık kalan penceremden içeriye dolduruyor rüzgâr, serinliği. Bir kahve çekiyor canım şöyle bol köpüklü, şeker misali katıyorum hatıranı üzerine. Kahveyle birlikte hatıran da karışıyor. Son gülleri suluyorum, ekmek veriyorum güvercinlere. Mademki eylül işte, mademki dökülüyor yapraklar, dökülüyor gözyaşım da senden kalan satırların üzerine. Bir kuş pencereme konuyor, bir kadın kaldırım taşına çöküp oturuyor, bir ilkokul geçiyor kaldırımdan cıvıl cıvıl. Radyoda Aşiyan yollarından ses veriyor Zeki Müren. Öğle uykusundan uyanmış bir çocuğun o tatlı sersemliği içinde sen; şarkım, şiirim ve ruhum oluyorsun dilimde. Ve saklanıyor sesim sokak satıcılarının gürültüsüne.

Bu parçada aşağıdakilerden hangisi yoktur?

A) Eksiltili cümleler kullanma

B) Betimleyici öğelerden yararlanma

C) Yinelemelerle ahenk yaratma

D) Benzetme ve ad aktarmasına yer verme

E) Anlatıcının duygusal etkilenmesini yansıtma

 

CEVAP ANAHTARI

1-A  2-A  3-D  4-B  5-B  6-E  7-C  8-D  9-E  10-C  11-E  12-B  13-B  14-A  15-D  16-D  17-C  18-A  19-C  20-B  21-C  22-D  23-B  24-C  25-D  26-A  27-A  28-B  29-E  30-C  31-B  32-D  33-D  34-E  35-A  36-E  37-E  38-C  39-E  40-A

 

YGS Türkçe Deneme Sınavı-19 İndir!


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir